10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1492
Okunma


1. Bölüm
Suskunbiradam’ın yazmış olduğu şiirin kritiğini yapmak istedim bugün. Uzun lduğu için birkaç bölümde biteceğini düşünüyorum.
ŞAİRİ TANIYALIM:
Şairimizi bizzat kendin kaleminden okuyup tanıyalım öncelikle.
Güzel ülkemizin en güneyinde, tam da Akdeniz’in bittiği ve son kıyılarının yer aldığı Hatay’da dünyaya geldim. Ailem aslen Antakyalı olmasına karşın, Hatay’ın çeşitli ilçelerine dağılmışlardır. Bunda, dedemin henüz 17 yaşında iken askerlik için Hicaz’a gidip, 35 yaşına kadar, tam 18 yıl çöllerde esir kalmasının rolü büyüktür.
Henüz okula gitmeden önce, dedemin dizlerinin dibinde esaret anılarını dinleyişimin, sonraki hayatıma büyük etkisi olmuştur. Tutsaklığa başkaldırı, özgürlük kavramı, ülke ve millet sevgisi bunlardan bazılarıdır.
Öğrencilik yıllarımın sonları, o dönemin hala konuşulan, benim de taraf olduğum gençlik hareketleriyle geçti. O zamanın düşman gençlerinin, sonradan nasıl dost olabildiklerinin ve birbirlerini çok sevdiklerinin tanığı ve bizzat yaşayanı olarak, derin üzüntü yaşamışımdır o tarihte karşı karşıya getirilmeleri adına. Makineleşmemiş, düşünen bu gençliğin hazin öyküsü, tarihteki yerini zaten almaktadır.
Önce Eğitim, sonra İktisat okudum. Bilgisayara merak saldığımdan, her yıl kurslara gidip sertifikalar alarak önce amatör, sonrasında profesyonel olarak bu dalda iş yaptım.
Milli Eğitim’de öğretmen ve yönetici olarak uzun yıllar hizmet ettim. İlkelerim nedeniyle, çok sevdiğim bu meslekten, henüz erken denilecek bir zamanda koptum.
Edebiyata ilgim ortaöğretimden itibaren başlar. Bunda öğretmenlerimin payı çok büyüktür. Yazılarımı yarışmalara yollayıp özgüven kazanmamı sağlayarak, kişilik gelişimimde büyük rol oynamışlardır. Hatır için insan övmemeyi, başkaları istedi diye de yermemeyi benden isteyen hocamın emeğini, asla inkâr edemem.
Şiir, deneme, öykü yazmak; ayrıca şiir seslendirmek zevkle yaptığım işlerdendir. Birikmiş ve kitap olmaya hazır yazı ve şiirlerim son kararımı beklemekte olup, yenilerini de üzerlerine eklemekteyim.
Bugüne kadar kalemimi, düşmanım da dâhil, hiç kimseye hakaret için asla kullanmadım. Genelde hoşgörüden yanayımdır.
Nice yazı ve şiirlerde buluşmak üzere diyorum. Ayrıca çok sevdiğim bu şiirimin kritiğini yapan değerli arkadaşım Gulnagme’ye de çok teşekkür ediyor, sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Yazı ve şiirlerin isimlerini, canlı varlıklara benzetirim ben. Hani baş, gövde, kol ve bacaklar vardır ya. Kol ve bacakları kesilmiş, gövdesinden bazı organları alınmış canlılar, eksik de olsa, hayatlarını sürdürürler. Oysa başı olmayan bir canlının yaşamını devam ettirmesi mümkün değildir.
Bu yönüyle çok önemlidir yazı ve şiirlerde başlıklar. Bir bakıma şiirin süzülmüş özüdürler.
Şairimizin, şiire verdiği bu isimle, neyi anlatmak istediğini incelemek gerekir öncelikle. Bu amaçla “Asi” ve “Hıçkırmak” kelimelerinin anlamlarına ve bu anlamlar ışığında neler anlattığına bakalım.
Hıçkırmak:
1- Diyaframa hava kaçması sonucu, boğazdan çıkan kesik kesik sesler.
2- Hıçkırık sesi çıkarır gibi iç çekerek ağlamak, inlemek, ağlarken kıvrım kıvrım kıvranmak.
Şairin burada kastettiği hıçkırmak; inleyerek, iç çekerek ağlamaktır; yani 2. maddedir.
Asi:
1. İsyan eden, başkaldıran.
2. Hatay İli’nin içinden geçen bir nehir.
Asi, şiirde özel isim olarak kullanıldığından, Hatay İli’nden geçen bir nehir anlamı taşıdığını görürüz. O halde bu anlam üzerinde yoğunlaşarak sözcüğü daha detaylı açıklamaya çalışalım.
Asi Nehri, Lübnan’da doğar. Anti Lübnan Dağları’nın dar boğazlarından hızla akarak Hama Ovası’ndan sonra yaklaşık 30 km. Türkiye - Suriye sınırını oluşturur ve Türk topraklarına girerek Amik Ovası’na gelir. Amik Gölünün sularını boşaltan Karasu (Küçük Asi) ve Harbiye Çağlayanı’nın suları ile beslenir ve akışı tekrar hızlanır. Karasu’yla birleşerek, dar bir boğaz yoluyla hızı azalarak ve sulamaya elverişli hale gelerek Antakya’dan geçer. Yazın azalan suyu kışın oldukça fazlalaşır. Burada ünlü Harbiye Çağlayanları’nı meydana getiren ve gür kaynaklarla beslenen Defne Suyu da karışır Asi’ye. Daha sonra Akdeniz’e dökülür. Asi üzerinde, şehrin iki yakasını bağlayan bir dizi köprü vardır.
“Asi Nehri tersine akar.” dense de bu tartışma konusudur. Efsaneye göre Hz. Musa Kızıl Denizi ikiye böldüğünde yönü değişip ters akmaya başlayan, dünyada bu alanda ve adı da ters yöne aktığı için Asi Nehri’dir. Bu konuda hem ters aktığını, hem akmadığını iddia eden coğrafyacılar vardır.
Kısaca ters de, doğru da aksa Asi, güzel ülkemizin, bilhassa Hatay için, önemi büyük bir ırmağıdır. Bu ırmak için nice türküler dile gelmiş, nice ağıtlar yakılmış, nice şiirler söylenmiştir. Tıpkı kritiğini yapmakta olduğumuz şiir gibi…
Şimdi şiirin adına topluca bakalım…
“Ve Asi İlk Kez Hıçkırmaktaydı”
Bu başlıkta gözümüze ilk çarpan, baştaki “Ve” sözcüğü olmaktadır. Bilindiği gibi bu sözcük bir bağlaçtır ve genelde cümle başlarında kullanılmaz. Bunu şairin kendisi de bilmektedir; çünkü dil kurallarına hâkimiyeti diğer yazılarında ve şiirlerinde açıkça görülmektedir. Bu da demek oluyor ki şiirin isminde, en başta “Ve” sözcüğünün kullanılması bir tesadüf ya da süs amaçlı olamaz. Anlatılmak istenen; “Öteden beri gelişen o kadar çok olay var ki; nihayet Asi de hıçkırdı” olarak düşünülmelidir. Yani “Ve” sözcüğü; “Sonunda”, “Nihayetinde”, “En sonunda bu da oldu” gibi anlamlar yüklemektedir şiirin başlığına.
O halde bu başlığı, “Sonunda bu da oldu. Asi ilk kez hıçkırarak, inleyerek, kıvrım kıvrım olarak ağladı” şeklinde düşünüp, şairin nehri ağlatmasına en baştan tanık olabiliriz.
Şimdi şiirin ismini toparlayıp anladıklarımızı sıralayalım…
Şair, şiirinde anlatacağı o kadar çok ve etkileyici olaylarla karşılaşmış, o denli üzülmüştür ki; “Tüm bu olanlar karşısında kocaman Asi bile hıçkırarak ağladı.” diyerek en baştan bir serzeniş ve sitem belirtmiştir. Asi’nin kıvrılarak, kış mevsiminde de suyunun çok olması nedeniyle, hafif dalgalarla inler gibi ses çıkararak akmasını ağlamaya benzetmiş, böylece şiiri, en baştan ilginç ve etkileyen, çarpıcı bir tarzla sunmuştur okuyucuya.