16
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1942
Okunma

Efendim...Öncelikle uzun zamandır mide,yürek,ciğer, dalak , barsak, safra kesesi,pankreas, apandisit, ülser, hemoroid, iş-güç yoğunluğu, yaşlılığa bağlı bunama ve sair sorunlar sebebiyle Edebiyat Sitemize girip eş dostla hasbıhal eyleyemediğim için tüm dostlardan af diliyorum. Allah nasip ederse bu günden itibaren yine bu köşede sizlerle birlikte olmaya devam edeceğim.
Diye bir girizgah yaptıktan sonra gelelim bu günün mevzuuna.
Hamdolsun okulumuz bir öğrenci, bir sınıf, bir müdür ( Yani ben ) ve sekiz öğretmen kadrosu ile eğitim öğretime başladı desem mi demesem mi bilemiyorum. Hani kayıtlı bir adet öğrencimiz var ama o dahi okula uğramıyor…Çocuğun gözü korktu zaar. Tek başına sekiz öğretmeni karşısında görünce...Okula gelmez oldu.
Anlayacağınız eğitim – öğretim sorunumuzu halletmiş durumdayız. Okul var, sınıf var, Yakışıklı mı yakışıklı bir müdür var ( Bunu yazmaya bayılıyorum: Yani ben ), Pırıl pırıl gençlerden oluşan sekiz adet öğretmenim var. Ve dahi bir tane öğrencim bile var eh daha ne olsun ki?
Her şey var olmasına var da çok önemli bir şeyi atlamışız. İşte onu anlatacağım. Ama anlatmadan önce niçin böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu onu izah edeyim.
Günlerden bir gündü…Sabahın köründe okulu açmışım ve kayıt kabulde oturmuşum. Pat telefon.
-Aloooo..Orası neresi?
Telefonda beni illet eden iki şey vardır 1- ‘’ Alo orası neresi?’’ sorusu 2- ‘’ Sen kimsin?’’ sorusu
-Nereyi aramıştınız beyefendi?
-Akşam Lisesi mi?
-Evet ,hem Akşam Lisesi hem de Anadolu Lisesi.
-Heee..İyi…Ben akşam lisesine yazılacaktım.
-İyi...Buyurun okula görüşelim.
-Beni kaydedecekseniz hemen geleyim. Uçağa atlayıp gelirim hemen.
-Pardon uçak mı? Siz nerede oturuyorsunuz?
-Diyarbakır’da
-Hemşerim olmaz...Diyarbakır nere, İstanbul nere?
-Yav sen bana bir kıyak yap...Beni kaydet okula.
-Olmaz kardeşim. Sen Diyarbakır’da varsa bir akşam lisesi oraya müracaat et.
-Olmuyor yani?
-Maalesef…
Telefonu kapattım...İki dakika sonra yine aynı kişi…
-Hocam…İstanbul’dan ikametgah alsam?
-Olmaz hemşerim? Kusura bakma.
İki dakika daha sonra.
-Hocam sizin kayıt ücreti ne kadar?
-Yav ne yapacaksın kayıt ücretini seni bu okula alamam.
-Hocam kayıt ücretinin iki katını versem?
-Olmaz kardeşim olmaaazzz.
Bir ,iki dakika kadar daha geçtikten sonra…
-Hocam gözünün yağını yiyem?
-Yav kardeşim olmaz dedim ya...Ne yağı yersen ye olmaz.
-Yav ne musibet bir adamsan ha…
-Haydi güle güle kardeşim.
İki dakika daha sonra?
-Aloooo..
-Buyurun. Anadolu Lisesi.
-Sen kimsin?
-Sen kimi aramıştın kardeşim?
-Sami Hocam sen misin?
-Evet…Sen kimsin?
-Ben ….( Patron ) Bu ne biçim telefona bakmak. …. Hanım( Bahsettiği hanım bir öğretmen ) Yok mu?
-Henüz gelmedi.
-Gelince söyle telefonlara o baksın.
Velhasılı kelam Diyarbakırlı ile yaptığımız telefon konuşması sonrasında gerilen sinirler dolayısıyla patrona fırça atar gibi konuşunca adam da bize hafiften bir fırça salladı. İyi hoş da …… Hanım da onun istediği gibi sabah 9 da gelmiyor okula...Kafasına göre geliyor. İşte böyle bir sorun dolayısıyla okulumuzun bir santral memuresine acil ihtiyacı doğduğunun farkındaydım. Lakin bu güne kadar konu ile ilgili bir girişimde bulunulmamıştı. Daha doğrusu patron bana ‘’ Hocam…Çevrenizde şöyle prezentabıl bir bayan varsa onu buraya alalım’’ demişti ama ben sallamadım. Allah aşkına hangi hatuna gidip de ‘’ Hanımefendi pardon...Size bir şey soracam...Siz prezentabıl mısınız?’’ diye sorulur ki? Bu ‘’prezentabıl ‘’ ya kötü bir şeyse? Hani aslında İngilizcem fena değildir. Prezent= Başkan, Tabıl= Masa olduğuna göre prezentabıl = Masa başkanı gibi bir şey oluyor ama ‘’masa başkanı’’ bana biraz acayip geldi…’’ Amaannn neyse ne kendileri arasın bulsun ‘’ dedim.
Ve nihayet bu sahah yine okulu açtım. Daha kapıdan içeri girer girmez telefon çaldı.
-Zırrrr…
-……..Anadolu Lisesi.
-Ben gazetedeki iş ilanı için aramıştım.
-İş ilanı mı? Ne işi, ne ilanı? Benim bir şeyden haberim yok.
-Afedersiniz siz kimsiniz?
-Ananınnnn…
-Anlamadım.
-Diyorum ki: Ben bu okulun hem anası hem babasıyım…Yani müdürüyüm.
-Hocam … Gazetesinde ilanınız var. Onun için aramıştım.
-Haaa İngilizce öğretmenine ihtiyacımız vardı onun için aradınız sanırım. Buyurun Hoca Hanım.
-Yok. Öğretmenlik için değil. Halkla ilişkiler uzmanı arıyormuşsunuz.
‘’Allah Allah…Demek ki o zıkkımın Türkçe karşılığı Halkla İlişkiler Uzmanı oluyor.’’
-Hımmm…Demek ki öyle yapıyormuşuz. Buyurun sizi dinliyorum.
-Oraya nasıl gelebilirim?
Bana sorulmaması gereken en önemli soru işte bu? Şu hayatta hiç beceremediğim bir şey varsa o da birisine bir yer tarif etmektir.
-Siz nerede oturuyorsunuz?
-Ümraniye- Çarşı’da.
-Çok güzel…Şimdi oradan 130 No lu Belediye otobüsüne binin. Doğruca Ataşehir’e gidin. Ataşehir’den de mavi şapkalı minibüslerle Kadıköy’e geçin. Kadıköye gelince Haydarpaşa istikametine doğru yürüyün. Solda minibüs durakları var. Oradan Yeşil şapkalı Soyak- Yenişehir minibüslerine binin. Armağanevlerde inin. İndiğiniz yerden yukarı doğru 300 metre yürüyün. Sağda bizim okulu görürsünüz.
-Şeyyyy. Afedersiniz ama ben Ümraniye’de isem, okul da Ümraniye’de ise niçin Ataşehir’e, oradan da Kadıköy’e gidiyorum onu anlamadım.
-Valla ben de anlamadım. Siz en iyisi bir taksiye atlayıp adresi verin onlar bulur getirirler nasılsa.
-Şeyyy..Ücret ne kadar?
‘’Ulan ben ne biliyim ücret ne kadar? Bir şeyden haberim yok ki’’
-Ücreti Kurucumuz ile görüşürsünüz( Kurucu= Patron )
-Çalışma saatleri?
-Sabah dokuz- akşam dokuz…
-Ohaaaa…
-Aynen öyle ama maalesef…
Birkaç saniye sonra.
-Alooo..Ben gazetedeki iş ilanı için aramıştım.
-Aman ne kadar memnun ve mütehassis oldum anlatamam…Buyurun.
-Nasıl birini arıyorsunuz?
‘’ Aha da moku yedik…Ulan neydi o kelime? ‘’
-Valla bacım şöyle eli ayağı düzgün birini arıyoruz.
-Nasıl yani?
-Yav hani nasıl diyorlar Frizın Fadıl biri olacakmış.
-Yani prezentabıl …
-Hay ağzını öpeyim. Aynen öyle birini arıyoruz.
-Aaaaa...Delinin zoruna da bak...Ağzımı öpecekmiş…Senin niyetin bozuk anlaşılan.
-Yav yanlış anladın. Lafın gelişi dedim.
-Bu gün lafın gelişi, yarın lafın gidişi olur. Aman kalsın istemem…
İki saniye daha geçtikten sonra.
-Aloooo…Bennnn..
-Gazetedeki ilan için müracaat edecektiniz?
-Ay vallahi bildin. Müneccim parmağı mı yedin kız sabah sabah?
-Kız mı? Ben Erkek’im bi kere.
-Ay ben senin o erkek dillerini yerim kız…
-Yahu ben kız değilim. Allah Allah…
-Tamam...Tamam kızma şekerim. Ben iş için müracaat edecektim.
-Bence mahsuru yok. Edebilirsin.
-Ne iş yapacağım orada?
-Halkla ilişkiler…Yapabilir misin?
-Ay kız...İşimiz o zaten…Halkla çok yakın ilişkiler.
-Bak…Bana kız deyip durma...Bir adama kırk defa deli dersen delirir hesabı sen de bana kırk defa kız dersen bakarsın kız filan olurum…Maazallah. Hem sen söyle bakalım bana prezentabıl mısın?
-Üüüüüff hem de nasıl…Bi görsen bayılırsın valla. Kız bak sana ne diycem..Beni işe al sen… Pişman olmazsın.
-Ayol valla benim elimde olsa hemen alırım kız… ‘’Hay Allah’ım ya….Hatun İki saniyede benim ahlakımı da bozdu.’’ Pardon hanımefendi. Siz en iyisi okula gelip kurucumuzla görüşün.
-Vurucunuzla mı görüşecem? Hemen geliyorum o zaman.
-Vurucu değil...Kurucu…
-Tamam tatlım…Haydi çaoooo.
Bir kaç saniye daha daha sonra.
-Zırrrrrrr.
……Anadolu Lisesi. Nasıl yardımcı olabilirim?
-Gazetede okudum. Sekreter arıyormuşsunuz.
-Evet öyle yapıyormuşuz. Yalnız biz erkek sekreter almıyoruz.
-Yani siz şimdi beni beğenmiyorsunuz öyle mi?
-Beyefendi mesele beğenip beğenmeme meselesi değil.
-Benim kim olduğumu biliyor musunuz?
-Kim olursan ol kardeşim. Erkek sekreter olmuyor..
-Nasıl olmuyor ya...Nasıl olmuyor…Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Mun bayan mı yani? Adam koskoca Birleşmiş Milletlerin hemi de Genel Sekreteri… Ondan önceki Genel Sekreter Anan da da erkekti.
-Yav di git işine kardeşim sabah sabah…Anam erkekmiş…Töbe töbeee…
‘’Hani adam tamamen haksız da değil..Koskoca Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Mun erkek.Üstelik hiç de prezentabıl filan değil, ama biz ille de prezentabıl bayan diye tutturmuşuz..Prezentabıl erkelerin suyu mu çıkmış? Ama öte taraftan biz de haklıyız...Biz sekreter aramıyoruz ki…Halkla ilişkiler Uzmanı arıyoruz...İkisi çok farklı şeyler. ‘’
Ve nihayet o meş’um telefon.
-Zırrrrrr
-……Anadolu Lisesi?
-Hocam iş ilanı için…
-Beyefendi erkek eleman aramıyoruz.
-Ya hocam benim. ( Patron )… Hâla benim sesimi tanıyamadın. …. Hanım gelmedi mi?
-Şimdi kapıdan girdi.
-Hocam gözünü seveyim şu telefonlara …. Hanım baksın.
-Tamam ….
’’ Niye ki yav..Ne güzel bakıyordum…Yok arkadaş...Bu patron milletine de yaranılmıyor. Ağzımızla kuş tutuyoruz burada adam hâla beğenmedi benim telefona bakmamı. Oysa gözüm gibi de bakıyordum.’’
Velhasılı kelam bu gün akşama kadar telefonlarımız hiç susmadı. Aynı zamanda okul da iş ilanı için gelen prezentabıl bayanlarla doldu taştı.İşin doğrusu ben hayatımda hiç bu kadar çok prezentabıl bayanı bir arada görmemiştim. Gelenlerin neredeyse hepsi değme mankenlere taş çıkartacak fiziksel güzellikte olan bir sürü hanım kız…Genç bayan, hatta emekli hanımefendiler…
Ekmek gerçekten de aslanın midesine inmiş durumda… Hepsi için üzüldüm ama ille de KPSS de gerekli puanı tutturamadığı için 800 Tl maaşa her gün on iki saat çalışmak için müracaat eden bir Edebiyat Öğretmeni adayına üzüldüm.