14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1091
Okunma

“Haydi itiraf oyunu oynayalım!” dedi karşısındaki adama.
Kenan’ın bu öneriden hoşlanmadığı yüzünden belli oluyordu.
“Neyi itiraf edeceğiz?” diye çekinerek sordu.
Ayla, adamın çabuk tesliminden memnun:
“İlk sorularda önemli itiraflarda bulunmayacağız. Oyuna ısınınca daha ciddi itiraflara geçeriz.”
Kenanın hoşnutsuzluğu yerini teklifi ilk elde reddetmemenin verdiği kızgınlığa bırakmıştı. “Bu kadar içmişken hiç bir şey oynamam!” diye kestirip atamamıştı. Belki ‘bu kadar’ içtiği için uysaldı. Söz bir kere ağızdan çıkınca yapacak bir şey kalmıyordu.
“Kim başlayacak?” diye sordu.
“Sen başla.” dedi Ayla.
Hiç olmazsa bu noktada ağırlığını koymak için itiraz etti:
“Yok, olmaz. Hak geçmesin. Yazı tura atalım.”
Cebinden madeni bir para çıkardı, özenle başparmağının üzerine yerleştirdi. Tam atacakken Ayla atıldı:
“O ne öyle? Bizim kuruşlardan değil.”
“Sakıncası mı var? Amerikalıların çeyrekliği. O da tüm paralar gibi ikiyüzlü.”
“Yazısı da belli mi bari? Göster bakayım.”
Uğur parası olarak taşıyordu. Ön yüzünde Corc Vaşington resmi varken, arkada yazısı yoktu. Onun yerine trampet çalan bir adam vardı.
“Hangi yüzü bunun yazı?”
“Bu yüzü.”
“Yazı değil ki bu. Bu tarafta da resim var.”
“Bırak Allah aşkına. İşte burası belli ki arka yüzü. İlla kelimesi kelimesine alırsan ön yüzünde de tuğra yok, yerine Vaşington’un kellesi var.”
“Tamam, tamam, ukalalık etme.”
Kenan parayı havaya fırlattı. Eğer yavaşlatılmış gösterim olsaydı, meyhanenin alaca aydınlığında sırasıyla Vaşington, trampetçi, sonra yine Vaşington görülebilirdi ama öyle olmadı. Madeni para ekseni etrafında dönerek havaya yükseldi, duraklamasıyla aşağıya inişi bir oldu. Kenan bozukluğu tek eliyle havada kapmak için hamle yaptı ama yakalamayı beceremedi. Onun yerine Amerikan çeyrekliğini hızla diğer masaların arasına gönderdi. Para Ayla’nın yüzünü sıyırıp geçmiş, kadın kaçınmak için bile kımıldayamamıştı.
Gölgelerin arasında yere düşen para ikisinin de görüş alanından çıkmış, yuvarlanmaya başlamıştı.
...
“Dün şirketten Sinem’le çıkmışsın...”
“Ya, öyle...”
“Ee, ne oldu?”
Sinemle çıkan, rom kökenli içkisinden bir yudum aldı.
“Ne olmasını bekliyorsun ki? Her zamanki tarife.”
“Yemeğe gitmeden eve mi gittiniz yani?”
Sinemle çıkamayan, sanki sıra kendisine gelmiş de, bir sonraki akşam Sinem’i kendisi çıkaracakmış gibi heyecanlanmıştı.
“Yuh! O kadar da değil.” Romdan bir yudum daha. “Nişantaşı’nda bir İtalyan restoranına gittik.”
“Değmezmiş be. Sinem daha ucuzuyla olurdu.”
“Nereden biliyorsun? Denedin mi?”
“Yok, neyime...”
“O zaman?!” Bu son yudumla romun dibi gözüktü. Garsona bardağı gösterip tazele işareti yaptığında bozukluk hala yuvarlanmaya devam ediyordu.
...
“Sen ne demeye girdin o zaman?”
“Rifin sonuna gelince soloyu girersin demedin mi? Girdim işte.”
“Daha gelmemiştim ki. Sıçtın parçanın içine. Neyseki seyirciler öküz, bir şey farketmediler.”
“Duyan da Madison Square Garden’da konser veriyoruz sanacak.”
“Yaptığın işi önemseyeceksin oğlum. Sulandıracaksan yapma. Bu arada paran var mı, içip duruyoruz sabahtan beri.”
“Yoo... Senin yok mu?”
“Hah! Sıçtık...”
Cahit arkadaşının şaka yaptığını söylemesini umutsuzca beklerken farkında olmadan bozukluğa bir tekme attı.
...
“Ben yoruldum. Gerçekten yoruldum. Artık çocuklarla uğraşmayacağım. Yok parası yok, yok kişiliği oturmamış, yok kompleksli... Yeter be! Aman of! Kırkının üzerinde birini bulup elimi eteğimi çekeceğim. Sana da tavsiye ederim. Kurtul o işe yaramazdan.”
Seda cevap vermedi. Cahide’nin işe yaramaz dediği sevgilisini düşündü. Gürcan sanatçıydı. Yaratıcıydı. Onun gibi birisini masa başına oturtmakla, kağnıya koşmak arasında fark yoktu. Bazı ruhlardan sıradan işleri, düşünceleri beklememek lazımdı. Gürcan herhangi biri değildi. Gürcan Seda’nın ruh iki...
“Hala onu düşünüyorsun, değil mi? Kesin yine kirasını sana ödetmiştir. Ama beyefendi yanına taşınmanı istemiyor; neymiş evi büyük değilmiş. Ne için büyük değilmiş? Ne diyordu o hani?”
“İki ruh için dar bir kafes diyordu.”
“Yerim senin engin ruhunu... Hırt!”
Bozukluk Seda ile Cahide’nin masasını geçip tuvalete doğru yöneldi ama aşağıya inen merdivenlere ulaşamadan duvara çarptı. Corc Vaşington yukarıya gelecek şekilde uzandı kaldı.
Meyhane kapanana kadar kimse onu farketmedi. Ne zamanki sandalyeler masaların üzerine kalktı o zaman bozukluk ışıldamaya başladı. Onu yerden alan komi üzerinde yazanlardan sadece iki kelime okuyabildi: Dollar ve America. Bunlar da ona yetti. Gece rüyasında Amerika’ya giden bir şilebe bindiği gördü. Biniş o biniş...