14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2192
Okunma

Eray Reis balıkta
Geçen hafta Erdek’teydim. Koca halam vefat etti. O herkesin koca halası ve koca teyzesiydi çünkü beş halamdan en büyüdü. Ben halalarıma beşi bir yerde derdim. Akraba günü yaparlardı halalarım, yengelerim, kuzenlerim bir ben eksik olurdum ve gönlüm orada olurdu. Halalarıma beşi bir yerde orada mı diye takılırdım. Şimdi biri gitti kaldılar dört tane. Koca halam benim ebem aynı zamanda, onun içinde ayrı bir vefa borcum var. Bende cenazesinde bulunmak için gittim. Allah rahmet eğlesin, kabri geniş mekanı cennet olsun.
Dayımın, doğuştan gözünün üst kirpiğindeki et beni bu yıl büyümeye başlamıştı. Et benini almak için girdiği ameliyatta kanser olduğu anlaşılmış. Dayım, ailesi ve bizler için tam bir şok olmuştu. İkinci ameliyatını olacaktı. Bende ameliyat olacağı Uludağ tıp fakültesine giderim diye düşünürken halamın vefatı da olunca bende alelacele Erdek’e gittim.
Salı günü halamın defnettik ve son görevimizi yerine getirdik. Çarşamba günüde Salı günü ameliyat olan dayımın ziyaretine Bursa’ya gittik. Hasta ziyaretine gidip de hasta olan ve acile kaldırılan kaç ziyaretçi vardır acaba. Benim kız kardeşim işte o ziyaretçilerden. Dayıma nasılsın ameliyat nasıl geçti diye sorarken kardeşim başladı karnım karnım diye kıvranmaya. Ne oldu diye biz sorarken kıvranıyor karşımızda, hemen acile götürdük. Allahtan hastanedeyiz üstelik tıp fakültesinde tam teşkilatlı bir hastane. Doktor muayene etti ve ‘’gaz sıkışması’’ dedi. Bu kadar velvele gaz sıkışmasındanmış. Hemen iğne vuruldu ve sorumu da yiyince biraz rahatladı. Kardeşim yarım saat geçmeden ufaktan top atışlarına başladı. Biz ise Oh, oh diyorduk, kardeşimin yüzündeki rahatlama hissini görmeniz lazımdı. Hastanedeki hastaların sağlıkları tehlikeye girmesin, biyolojik bomba etkisi yapabilirdi, onun için bizim hastaneden ayrılmamız gerekiyordu. Dayıma geçmiş olsun diyerek hastaneden ayrıldık. İyi ki ayrılmışız arabaya binmemizle kardeşim sessiz olan top atışlarını sesliye çevirdi. Biz ‘’Öf öldürüyorsun bu ne koku camları açın kokudan öleceğiz diyerek Erdek’e geldik. Bir buçuk saat yol gittiğimiz halde kardeşimin gazı bitmedi. Tayyip’in gaza zam yaptığı bu zamanda gaz çok kıymetli olmasına rağmen kardeşimin ki boşa gitti, depolayamadık ona üzülüyordum.
Kardeşim hasta yanında olayım diye yazlığına gittik. ‘’Abla ben daha iyiceyim biraz yatacağım,’’dedi. Bense,’’Bana ihtiyacın yoksa ben denize gidiyorum’’, dedim. Ondan da okeyi alınca benim en yakışıklı yeğenimle (Bütün yeğenlerim yakışıklıdır), sevinçten ayaklarımız kıçımıza vura vura denize gittik. Allahım bu ne güzellik, nasılda güzel yaratmış yaradan deniz benim sevdalım. İki sevgilinin buluşması gibi, beklenen vuslatın gelmesi gibi, özlemle kendimi denizin koynuna bıraktım. Deniz Temmuzdan kalma bir sıcaklık ve güzellik içerisinde, ben denizi seviyorum, sohbet ediyorum. Hasret gideriyorum, denizi sevgili gibi suyunu okşuyorum. Dalıyorum çıkıyorum, kulaç atıyorum, sırtüstü yüzüyorum. Muhteşem, harika, olağan üstü. ‘’Seni seviyorum deniz’’, diye bağırıyorum, dönüp bakanları umursamıyorum bile ben çok mutluyum.
Çok sevdiğim arkadaşımı arıyorum,’’Ben ne yapıyorum biliyor musun?’’, ‘’Ne yapıyorsun?’’. Ben yüzümde kocaman bir gülümse ile, ‘’Denize giriyorum,’’, ‘’Hadi canım Ekim ayında mı?’’,’’Eveet’’. Telefondaki şaşkın,’’Sen valla çatlak kadının tekisin’’. ‘’Çatlağım ve deliyim diye beni seviyorsun’’, diyorum. O gülerek’’ Senin halan ölmedi mi, dayın ameliyat olmadı mı, kardeşin acile kaldırılmadı mı?’’. Ona mesaj çekip söylemiştim kardeşimi acile kaldırdığını. ‘’Halam öldü, gömdük, yapacak başka bir şey yok. Dayım ameliyat oldu, geçmiş olsun dedik. Kardeşimde zart zort diye osurdu, gazını çıkardı. Ben ne yapayım, denize geldim. Deniz çok güzel muhteşem keşke sende olsan’’. ‘’Keşke’’ deyip iç geçirerek telefonu kapatıyor. Başka bir arkadaş aradı o da şok da bu ayda deniz mi olur diye, bana olur. Ben deniz aşığı biri olarak bana olur.
Birkaç gün sonra Ankara ya dönmeden önce bir daha denize gireyim dedim. Yazın mayomun birini annemde unutmuşum, iyi ki de unutmuşum. Halamlar erişte kesmeye çağırdılar. Denize dalıp geliyorum diye yanlarından koşarak ayrıldım. Sahildeki yazlıktan daha ayrılmamış arkadaşlarla sohbet edip denize girdim. Kumda güneşlenirken evet Ekimin 8 de ben denize giriyor ve güneşleniyordum.
Allahım sen büyüksün diyorken bir de baktım amcamın oğlu elinde benzin bidonuyla,’’Abla hadi balığa çıkıyoruz gel’’demez mi. Ben sevinç nidalarıyla,’’Ne diyorsun sen Alper balığa mı çıkıyoruz hemen, Allah’ım beni seviyorsun biliyorum, bende seni çok seviyorum’’, değip üzerimi giyinip kayığa kendimi attım. Kayık dediğime bakmayın üç metre boyunda küçücük bir kayık, arkasında bir motor takılı. Kayığa dört kişi ancak alır. Bizde üç kişiyiz Amcamın oğlu Alper, hanımı Emine ve ben. Hemen ben kayıkta yerimi aldım,’’Kardeşim çapariye dağa erken değil mi? Ne tutacağız bu saatte’’, ‘’Abla zargana zamanı, zargana tutucağız,’’ dedi. Hemen misinaları aldık elimize uçlarında ipek ipleri takılı, denize saldık.
Zargana balığı ipek iple tutulur. Zargananın dişleri testere gibidir. Misinanın ucundaki ipek ip demetine balık diyerek saldırır, ipler dişlerinin arasına dolaşır ve yakalanır. Misinanın ucunda ipekten başka bir şey yani ağırlık yoktur. Misina batmaz, denizin üzerinde durur. Zargana balığı öğleden sonra saat 3-4 gibi acıkmaya başlar ve kıyıdaki küçük balıkları yemeğe gelir. Motora biraz hız verilir ve seyir halindeyken yiyecek balık arayan zargana ipi yüzen balık zannedip saldırır. Eray Reis de zarganayı yakalar.
Rast gele değip misinalarımızı denize saldık motora da biraz hız verdik, sehir halinde balık beklemeye başladık. Balık misinaya vuruyor ama tam çekerken kendini kurtarıp kaçıyor. Resmen zarganalar denizin üzerinde uçuyor, balık değil martı mübarekler, muhteşem bir görüntü. Ben başlıyorum,’’Hadi yavrularım ablanıza gelin. Eray reise gelin bak ben sizleri çok seviyorum’’, derken balığı biri vurdu. Allahım balık misinanın ucunda çırpınıyor. Ben çığlıklar atarak misinayı çekiyorum,’’Gel yavrum, gel canım, yerim ben seni, şu güzelliğe bak’’, diyerek ilk balığımı yakalıyorum. Tekrar misina denize atıyorum.
Birilerine bunu anlatmam lazım, telefonla hemen çok sevdiğim birini arıyorum. ‘’Ben ne yapıyorum biliyor musun?’’, ‘’Sen yine denize giriyorsun bense uyuyorum’’, diyor uykulu bir sesle. Ben hemen çığlığı atıyorum, ‘’Ne uykusu kalk ben balıktayım zargana balığı tuttum sen uyuyorsun’’, diyorum heyecandan bağırıyorum. Telefondaki ses ise,’’Afiyet olsun’’, diyor umursamaz bir sesle. Ben coşmuşum, onunda coşması lazım,’’ Ne uykusu uyuma bana aferin de, helal olsun, bravo, en büyük sensin, büyük reisin, alkışla beni uyuma’’, diyorum. ‘’Tamam, çılgın kadın dediklerinin hepsini diyorum’’, diyor. Misinanın ucundaki ipeğe bakıyorum bir balık daha çırpınıyor. Ben heyecanla,’’Balık vurdu kapatıyorum’’, deyip misinayı çekmeye başladım ve abartmıyorum yaklaşık kırk santim uzunluğunda balık yakaladım. Telefonu kapatınca arkadaş yüzde yüz bana çılgın ve çatlak demiştir. Balık tutmayı bilmeyen, sevmeyen, deniz ve balık tutkunu olmayan bunu bilemez, anlayamaz.
O gün çok bereketli bir gündü. Alper, ‘’abla bugün senin kısmetine çok balık var ve ilk kez bu kadar tuttuk’’, dedi. Balıklar misinalara resmen atlıyorlardı, kanat takıp uçuyorlardı sanki. Böyle bir güzellik yoktur ve böyle bir keyif olamaz. Yirmiye yakın zargana yakaladık, Eray Reis 6 sını tuttu. Böylece Reisliğim tescillendi. Akşama balıklar kızartıldı ve afiyetle yedik.
Recep benim kafamda olsa bir kayık alırdım ve bütün yazı balığa çıkarak geçirirdim. Koylarda gezip istediğim yerde denize girerdim. Hatta bir teknem olsa karada yaşamazdım her halde. Teknede yaşardım ama Recep, benim gibi denizi sevmiyor. Ah ah ah demekten başka bir şey elimden gelmiyor. Pazartesi gecesi kürkçü dükkanına (Ankara’ya) döndüm. Böyle güzel tatilden ve denizden sonra keşke tilki olmasaydım diyorum. Halacığım seni seviyorum, gittiğinde bile beni mutlu ettin.
Yukarıda ki fotoğraf da o güzel günden. Gelinimiz Emine çekti. Benden sonra bir daha balığa çıkmamışlar. ‘’Abla yaza sen gelince seni hiç bırakmayız’’, dediler yaşadım. Yazı sabırsızlıkla bekliyorum.