15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1557
Okunma


İŞTE GELDİM GİDİYORUM
Bölüm 23
Durdu, bekledi okul müdürünü.
-Önce sınavlardan kaçtın. Şimdi de uyuyor musun sınav salonunda? Bu ne küstahlık?
-Müdür Bey! Sınav salonunda, sınav esnasında uyuma yok. Öğrenci sınava girdi. Zaten tekti. Hemen bitirdi. Salonda kalmak için izin istedi; çünkü notunu öğrenecekti. Biz izin verdik. O arada da gözü daldı ve biraz şekerleme yaptı.
-Ben kaç kez geçtim, hep uyumaktaydı ama!
-Sınav salonunda biz izin vermişsek ve farkına varmadan uyumuşsa öğrencinin kabahati olmaz ki müdürüm.
Delikanlıya ters ters baktı, bir şey demek istedi, demeden gitti. Konuşan sınav sorumlusu öğretmendi. Delikanlı da öğretmene teşekkür edip bahçeye çıktı. Öğleden sonra yine sınavı vardı. Usanmıştı artık sınavlardan.
Öğleden sonra da İş Bilgisi dersinin sınavına girdi ve sonuçları bekledi. Sonuçlar hemen açıklandı. Delikanlı tam bir şoktaydı. Sabahki sınavdan geçmiş, öğleden sonraki İş Bilgisi sınavından kalarak tek dersten dolayı mezun olamamıştı. Artık sadece tek ders sınavı konma şansı vardı.
Memleketine gitmedi, haber bekledi. Gazeteler tek ders sınavı konacağını yazıyordu. Üç gün sonra beklediği haber geldi ve tek ders sınav hakkı kondu. Tek düşüncesi kazandığı yüksek okulu kaybetmemekti. Okulda sadece kendisi kazanmıştı. İdare kazandığına dair belgeyi vermiş ve imzalatmıştı kendisine. Ancak İş Bilgisi dersi çalışmakla olmuyordu; el becerisi lazımdı. Ders hocalarından biriyle görüşmesi gerekiyordu.
Dernekte oturup sohbet ediyorlardı. Yaşlı bir emekli öğretmen de gelmişti. Konu tek ders sınavı ve İş Bilgisi dersiydi. Yaşlı öğretmen, ders öğretmenini tanıdığını söyleyince delikanlının gözleri parladı. “Sen merak etme.” dedi öğretmen. Söz verdi görüşeceğine ve öğretmeni ikna edeceğine.
Sınav günü gelip çatmıştı. İş Bilgisi dersi için tekti delikanlı. “Demek ki tek mahareti olmayan benmişim!” diye iç geçirdi. Az sonra sınav komisyonu geldi, soruyu yazdırdı, yapım malzemesini de verdi. Bir kutu yapılacaktı. O kutuyu yapmak çok zordu. Umutsuzluğa kapıldı yeniden.
O an hoca geldi, yanına oturdu. Hiç ses etmiyordu. Malzemeleri aldı yanına; kesti, biçti, kutuyu kendisi yaptı. Sonra “Götür teslim et hadi baş belası!” dedi. Delikanlının yüzü gülüyordu artık. Götürdü kutuyu komisyona. En yaşlı olan öğretmen eline aldı. Sürekli bastırıyordu kutuya ve “Bu nasıl kutuuuu? Kaldınnn!” diye bağırıyordu. Sevinci kısa sürmüştü delikanlının.
Akşama doğru sonuçlar asıldı. Delikanlı umutsuzca listeye bakmaya gitti. Hocanın yaptığı kutu, zorla beş almıştı ve delikanlı mezun olmuştu. Çok büyük bir sevinç içindeydi.
Artık öğrencilik bitmiş ve yatakhanede yatma hakkı da kalmamıştı. O gece yeni açılan dernek bürosunda yattı. Sabah okula gitti tekrar. Son belgelerini alacak, yüksek okul için çok uzaktaki kente gidecekti. Dersliklerin de olduğu idare binasına girdi.
Canı sigara istemişti. Her zaman olduğu gibi tuvaletlere gitti. Sigarasını çıkardı yaktı. Öğrenciler derslerdeydi. Artık nasıl olsa kendisi öğrenci değildi. Keyifle içine çekmeye başladı dumanı. İlkokul birinci sınıftan şu mezun olduğu güne kadar hiçbir öğretmenden dayak yememişti. Övündü kendiyle bu durumdan dolayı.
İlk kez okulun tuvaletinde sigarasını rahat içiyordu. Çünkü artık öğrenci değildi. Dersi boş olan birkaç öğrenci de gelmiş, onlar da sigara yakmışlardı. Zaten son nefesleri çekiyordu; sonra aşağı inecek, belgeleri alacak, idareci öğretmenleriyle vedalaşacak ve gidecekti.
Suratında müthiş bir tokat hissetti. Arkadan gelmişti tokat. Gözleri kararmış ve kıvılcımlar, şimşekler hissetmişti. O karanlıkta ışıklar yanıp sönüyordu sanki… Sonra bir daha, bir daha, bir daha… Ardı arkası gelmiyordu. Sürekli vuruyordu birileri. “Eyvah!” dedi içinden. “Mezun olduğum gün beni öldürüyorlar. Neden ama? Neden? Kime ne yaptım? Kimsenin burnu kanamasın istedim. Kendimi feda ettim.”
O bunları düşünürken hala vuruyorlardı. Gözlerini açamıyordu. “Herşey bitti artık!” dedi içinden. Vurma kesilmişti. O an döndü hızla. Kendini savunacaktı. Gördüğü karşısında hayretlere düştü. Vuran, bu kadar çok vuran idareci bir hocaydı. Mezun olduğunu da biliyordu oysa. Diğerler öğrenciler de sigara içmişti; onlara hiç bir şey demiyordu.
-Hocam! Ne yapıyorsunuz?
-Defooooooool! Ayağımın altında ezerim seni. Eşşek herif!
Aynaya baktı; yüzü kıpkırmızıydı. Öfkeyle hocaya baktı. Mezundu ve kendisi de vursa hiçbir cezası yoktu. Üstelik de nefsini müdafaa olurdu. Hoca hala bağırıyordu. Yumruklarını sıktı. Saniyeler içinde gelişiyordu olaylar. Zaten ilk tokadı yemesiyle şu an arasında ancak bir dakika vardı. Diğer öğrenciler hayretle bakıyorlardı. İçinden bir ses “Yapma ha!” diyordu. “Yapma, bu kişi senin hocan…” diye de ekliyordu. İlk kez dayak yemenin öfkesi, başka öğrencilerin hayretle bakışı, hocanın hakaretlerinin devam etmesi; bunun yanında içsesinin sürekli “Yapma ha!” demesi, delikanlıda sürekli gelgitler yaratıyordu. Ruhu bir çatışma içindeydi.
Ani bir refleksle çıktı tuvaletlerin olduğu bölümden. Doğru kumsala indi. Tam üç yıl kahrını çekmişti bu kumsal. Dert arkadaşı olmuştu her tanesi. Beyninden geçenlere şahitti kumlara vuran her su damlacıkları. Seyretti ufku… Mavilerin müthiş raksını izliyordu. Deniz ve gökyüzünün ufuk çizgisindeki oynaşması huzur veriyordu delikanlıya.
Bir sigara çıkardı yeniden. Gezintiye başladı kıyı boyunca. Derin derin çekiyordu nefesleri. İlkokul birinci sınıf öğretmenini söylediği bir söz vardı her daim. “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter.” derdi gülerek. O kırmızılar güldü işte. Yanması da geçmişti.
İyice dinlenip kendine geldikten sonra okulun bahçesine çıktı. İdare binasına doğru yürüdü. Kapıya yaklaşmıştı ki aynı idareci öğretmeni gördü. Elinde bir sürü kâğıt kendine doğru geliyordu. Hem de gülüyordu. İyice yaklaştı…
-Nasıldı ama tokatlar?
Kahkahayla gülüyordu. Sarıldı delikanlıya. Öptü.
-Seni feda etmek zorundaydım. Sen mezun oldun; ama diğer öğrencilere gözdağı vermem lazımdı. Mezun olanı bile dövdüğümü gösterdim sigara içerse. Tüm belgelerini de hazırladım. Hepsi burada. Hadi helalleşelim. Sonra Müdür Bey’in de elini öp ve git.
Delikanlı sessizce elini öptü hocanın. Vedalaştı. Sonra müdür odasına baktı, yoktu kimse. “Yüksek okula kayıt yaptırıp gelince vedalaşırım” dedi ve yürüdü okulun ana kapıya bakan bahçesine. “Uzun bir rüya gibiydi” dedi içinden. “Rüyaydı ve bitti…” diye ekledi, derin bir nefes aldı. Çok şey yaşamıştı burada. Belki de hayatı öğrenmişti. İlk sevgiyi bile burada tatmıştı. Çok sevmişti; ama biraz gençlik hareketlerinin yoğunluğu, biraz gurur, biraz gençliğin verdiği düşüncelerle ilgilenememişti sevgisiyle. İşte şimdi küs gidiyordu ve o yoktu.
Otobüs gelmesine rağmen binmedi. Yaya yürümek istedi şehre son kez. Yola koyuldu.
Bir ses duydu ardından. Dönüp baktı. Dört kişilik bir öğrenci grubuydu. Aynı düşüncedeki çocuklardı. Okuldaki gençlik olaylarını onlar yönetecekti artık
- Vedalaşmadan nereye? Seni yollamıyoruz hemen. Önce oturup konuşalım bir yerde ya. Hiç mi bize söyleyeceklerin yok? Üzüldük vallahi.
-Geceye kadar boşum. Saat 21.00’de otobüsüm. Dilediğiniz kadar otururuz o saate dek.
Bir açık çay bahçesine doğru yürüdüler.