6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
811
Okunma
· Afganistan’da soğuk savaş sırasında Rus işgaline uğramasıyla birlikte neler yaşandı. ABD ve diğer batılı Hıristiyan ülkeler Afganistan da hangi grupları destekledi? Şimdi hangi gruba karşı ve ne şekilde savaşıyor!?
· Filistin topraklarında neler oluyor?
· İran’da Humeyni devriminin altında yatan gerçekler nelerdir?
· Irak’ı işgale taşıyan gelişmeleri incelediğimizde, hangi aşamalardan geçtiğini görmekteyiz?
· Pakistan’da aşırı dinci grupların güçlenmesinin perde arkasında neler var?
· Lübnan ve Ürdün’de ki gelişmeleri nasıl yorumlamalıyız?
Bütün bu sorulara cevap yazmak yerine sadece, emperyalist ülkeler Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak ya da sömürgeleştirmek için neler yapmaktadırlar sorusunu irdeleyeceğiz.
Konuya çok partili hayata geçtiğimiz ya da Türk siyaset yaşamının Menderes ile tanışmasına kadar giderek girmeyeceğim. Sadece 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden başlayarak gözlemlenen değişimlerden bahsedecek ve yorumu siz okurlarıma bırakacağım.
Seksenli yılların başından itibaren insanlar arasında öncelikle selamlaşma şekli farklılaşmaya başladı. Merhaba, adım adım selamunaleykum, iyi günler ise hayırlı günler şeklinde değişime uğradı. Bunları kimse önemsemedi. Zira sağlıklı demokrasilerde eğer kötü niyet yoksa bu tür tercihler hoş karşılanır. Bireysel tercihler olarak görülür.
Tarihi Türk büyükleri arasında mukayese başlatıldı. Sanki mukayese yapılmak zorunluluğu varmış gibi bu tartışmalar topluma mal edildi. Bir tarafta kahraman bir Türk devlet adamı Fatih Sultan Mehmet. Diğer tarafta yine kahraman bir Türk devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk !.
O tartışmaları bilenler anımsayacaklardır; Mustafa Kemal’e karşı Fatih Sultan Mehmet övgüleri gırla gitmekteydi. Oysa, milletlerin tarihe mal olmuş atalarını mukayese ederek tartışmaya dönüştürmesi hem çirkin hem de iyi niyetle bağdaşmayan sinsilikte bir yaklaşımdır.
Şimdilerde yeni bir sinsi faaliyet başlatılmış durumda(!)..
Yine bir tarafta Çanakkale Zaferi ve Sarıkamış’ta karlar altında donarak şehit olan kahraman askerlerimiz, diğer tarafta milli kurtuluş mücadelemiz (Kurtuluş Savaşı) ve uzantısı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması...
Bu tartışma şimdilik tek taraflı olarak sinsice süregelmektedir. Henüz karşı taraf oluşmamıştır. Zira doğal bir karşı taraf henüz yoktur!. Ama oluşturulmak için çirkin çabalar son hızla devam etmektedir.
Son olarak da türban!..
Birileri inancı gereği ve kendi iradesiyle bireysel tercihi olarak gösteriyor. Hemen ardından, demokrasi, özgürlük gibi evrensel değerleri sıralıyor. Karşı taraf ise otomatikman dinsiz konumuna düşürülüyor. Yüzde 98’lik bir oranı Müslüman olan bir toplumda üstelik!..
Eh... Hayırlı olsun. Ne diyelim?.
Bütün bu sıraladığım mukayeseye açarak bölünmeyi sağlayan çabalar içimizden ne tür insanlar tarafından ve niçin yürütülmektedir!?
Böyle bir tartışma topluma ne kazandırır ya da toplumu hangi çıkmazlara götürür!?
Bu hıyanet odakları hangi yabancı unsurlar tarafından yönlendirilmektedir?
Toplum olarak bu sinsi çalışmalara çok dikkat etmemiz gerekir. Zira bunlar Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşma andı içmiş insanlardan başkaları değildir. Aramızda dolaşan bu ihanet odaklarına karşı toplumu bilinçlendirmek her vatansever Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının asli görevi olmalıdır.
Bütün bu açıklamalardan sonra Türkiye’ye karşı böylesine düşmanca tavır içinde olan güçlerin amaçlarına yönelik birkaç cümle ile kısaca açıklık getirmek istiyorum.
Emperyalizmin hedefleri arasında Türkiye neden ilk sıradadır?
Türkiye; Yukarıda da belirttiğim üzere nüfusunun yüzde 98’lik gibi büyük oranı Müslüman olan çağdaş, demokratik, laik bir hukuk devletidir.
Bu durum kimlerin işine gelmez ya da kimleri rahatsız eder?
Elbette bu durum başta emperyalistler olmaz üzere Türkiye Cumhuriyeti’ni içine sindiremeyen işbirlikçilerin işine gelmez. Zira, bu cumhuriyet emperyalizmi alaşağı ederek kurulmuştur. Adeta bir haçlı seferine dönüşen işgalden milli direniş sonucu kurtularak kurulmuş bir cumhuriyettir. Doğaldır ki başta kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti malum kesimlerce hedefte olacaktır.
Hedefte olmasına bir gerekçe de son zamanlarda ortaya çıkmıştır. Emperyalizmin BOP projesi kapsamında belirlediği yeni hedef; Dünyanın tek gücü olma ve de İslamiyet’i tamamen tasfiye etme hedefidir.
Hıristiyan kamuoyu diğer bütün Müslüman ülkelere baktığında gördüğü en belirgin şey, tamamen farklı bir yaşam tarzı olan fakat bulundukları coğrafya itibariyle de enerji kaynaklarının üzerindeki ülkelerdir. Bu durum Hıristiyan toplumunu ileride tertipleyecekleri top yekun savaş için ikna edebilir ama karşılarında kötü bir örnek bulunmaktadır. TÜRKİYE...
Türkiye, diğer Müslüman ülkeler gibi İslamiyet’in doğduğu günkü yaşam tarzının dışında bir tarzı benimsemiş, akılcılığı ilke edinmiş bir sistemle yönetilmektedir.
O halde ne yapılması gerekir? Elbette bu ülkeye tarikatlar, hoca efendiler aracılığıyla aşırı din pompalayarak, onlara göre tipik Müslüman kılığına büründürmek gerekir.
Onlara göre Müslüman nasıl yaşar?
Müslüman yaşam tarzında recm gibi insanlık dışı cezalandırmalar vardır. Kadınlar ikinci sınıf insan muamelesi görür. Kadınları başörtüsüyle başlayarak sırasıyla türban ve arkasından burkanın içine hapsederek toplumsal yaşamın dışına itilir.
Kısacası dostlarım. Mevcut haliyle Türkiye ne güç yetebilecek askeri yapısı ve ne de yaşam tarzı olarak ilkellik içindedir. Bu da İslamiyet’in çağdaş yaşamla bağdaşabilirliğine ilişkin batılılar içi kötü örnek olarak kabul edilmektedir.
Saygılarımla...