5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1906
Okunma


“ Dinle sana bir sözüm var
Kimseyi hor görme gardaş
Kim nasıldır Allah bilir
Kötüleyip yerme gardaş”
Bozkırın yanık sesi Neşet ERTAŞ da göç kervanına katıldı. Buram buram Anadolu, buram buram millet kokan türkülerle beraber Leyla da Zahide de sazı da yetim kaldı, yazdan kıştan uçan kuştan bile kıskandığı mühür gözlü sevgili de...
Sahneye çıkarken de başı önde, saygılı, hürmetli ve mahçup bir hali vardı, sahneden inerken de aynı saygı ve mahcubiyet... Yarım asır boyunca tüm şan ve şöhrete rağmen bu duruş hiç değişmedi...
Kimse kimsenin önünde eğilmesin diyerek el öptürmeyen, ayrıcalık olmasın diye devlet sanatçılığı ünvanını reddeden insanlık ustasıydı ve içimizden biriydi.
Alevi mi sünni mi, Türk mü Kürt mü, sağcı mı solcu mu olduğu hiç kimse tarafından sorgulanmadı, herkes tarafından sevildi, sayıldı. Zira bu toprakların çocuğuydu, bu kültürün insanıydı, sazıyla sözüyle bu memleketin asil bir evladıydı. O sebeple son yolcuğuna her kesimden binlerce insan tarafından uğurlandı.
Kültür, sanat ve medeniyetimize türküleriyle önemli katkılar sağladı. Son asırda geçmişle bu günü ve yarını sazının tellerinde birleştirmiş bir köprüydü. Milletin değerleriyle çelişen hiç sözü, hiç mısrası, hiç bir bestesi duyulmadı.
“Arkamda bir çuval un bıraktımsa, suç işlemişim demektir. Mezara konmadan dağıtın.” diyebilecek kadar hesaba, hesap gününe ve kul hakkına hassasiyet gösteren bir insandı.
Türkülerin ulu çınarı son nefesini verdi, ama türküleri çalınıp söylendikçe gönül dünyamızda varlığı hep hissedilecek. Vefatından evel yazdığı son şiirinde;
“ Geçti günler, yıllar, ömürse doldu
Giden gitti bilmem geri ne kaldı
Ömrümün baharı sarardı soldu
Yandı kaldı garip bağrım çöl gibi” diyordu amma, tüm Anadolu’nun bağrı onun gidişiyle çöl gibi yandı.
Bozkırın bu yiğit sesini Rabbim huzurunda mahçup etmesin, makamı cennet olsun.