17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1189
Okunma


İŞTE GELDİM GİDİYORUM
Bölüm 11
Tam bir meydan savaşı başlamıştı. Delikanlı düşünemiyordu hiç bir şey artık. Suçları neydi? Ne yapmışlardı ki? Arabası olan yabancının yanına konuşmak için gitmek istemişlerdi sadece. Böyle bir suç olur muydu?
Artık öyle bir kavga vardı ki meydanda. Kişilerin üniforması olmadığı için herkes birbirine vuruyordu. İzleyiciler yumruklarıyla, mitinge katılanlarsa hem yumruk, hem pankartlarına taktıkları kalın sopalarla kavga ediyorlardı. Sopaların kalınlığından belliydi ki bu amaçla hazırlanmışlardı. Yoksa ince çıtalar bile pankartlar için yeterliydi.
Delikanlı ve arkadaşları da artık yumruk ve sopa alıyor, karşılığında da vuruyorlardı. Saniyeler sonrasına sağ çıkacakları belli değildi. Çünkü uzakta eli bıçaklı olanları da görmüştü. Neyse ki silah yoktu.
Tam bunu derken silahlar patladı. Havaya ateş ediliyordu. Resmi ve sivil güvenlik güçleri doluverdi meydana. Az sonra polisleri askerler takip etti. Polis ve askerler, üzerinde kan olan, aşırı ter olan herkesi tutup götürüyorlardı. Arkadaşlarından biri seslendi delikanlıya:
-Yavaşça gerileyip gidelim buradan. Hep beraber! Hadiii!
Bu söz akıllarını başlarına getirmişti. Hemen geri geri gidip, deniz yönündeki parka daldılar. Dalgalar hızla vuruyordu kıyıdaki kaya ve duvarlara. Buna rağmen görünmemek için kayalara oturup denizi izlemeye başladılar. Bu arada konuşuyorlardı kendi aralarında.
-Vay be! Demek olaylar bu kadar basit şeylerden çıkıyor. Biz ne yaptık ki? O geceki adamla adam gibi gidip konuşacaktık. Düşüncelerini soracaktık.
-Demek adam bizi düşman gördü.
-Oğlum artık bir tarafa yaslanacağız. Başka çare yok. Zaten artık bu tarafa yaslanamayız. Bizi düşman gördüler. Gidip diğer tarafa kaydolalım. Sizi bilmem ama benim niyetim bu.
Sessizlik oldu. Ciddi bir karardı bu. Delikanlı atıldı:
-Haftaya kadar bekleyip araştıralım. Gerçi benim amcam da bunların karşısındaki tarafta. Yani senin kaydolalım dediğin tarafta. Bana uyar. Yine de bekleyelim biraz.
Akşam olmuş karanlık başlamıştı. Artık şehri güneş değil ışıklar parlatıyordu. Otobüsle değil yaya gitmeye karar verdiler okula.
Şehrin hafif dışına çıkıp, ana yoldan ilerlemeye başladılar. Yol boyunca, hem duraklarda, hem reklam tabelalarında propaganda afişleri vardı yürüyüşe dair. İçlerinden biri yerden bir çubuk aldı ve döndü arkadaşlarına…
-Oğlum bakın… Madem beni yumrukladılar, sopalarla vurdular; ben de onlara ait afişleri sökeceğim.
-Lan yapmayalım be. Şimdi görürler bizi vururlar.
-Ben başlıyorum!
Arkadaş grubuydular. Anca beraber, kanca beraber olmalıydı. Hepsi eline birer çubuk alıp okula kadar tüm afişleri sökerek yürüdüler. Garip olan da, hiç kimse kendilerine sataşmamıştı.
O gün çok yorulmuşlardı ve etütten hemen sonra yatakhaneye gidip hemen uyudular.
………………………………….
Aradan üç gün geçmişti. Yine deniz kıyısında, kumsalda yürüyorlardı. Yağmur hafif çiseliyordu. İkindi vakti bitmiş akşama az kalmıştı. Az ilerde bir kalabalık gördüler. Biri konuşma yapıyordu. Dikkatlice baktı delikanlı; bu o idi. Hani yatakhanedeki büyük kavgayı önleyen genç.
Yaklaştılar. Konuşmasını kesti o genç. Seslendi gruba:
-Yaklaşın arkadaşlar… Gelin siz de!
Gençler katıldılar kalabalığa. Konuşmasına devam etti o genç:
-Biz bu arkadaşları tanımazdık. Yeni gelmişlerdi okulumuza. Pazar günü o yürüyüş sonunda onların afişlerini yırtarak geldiler okula. Diğerleri silahlı sandılar bu arkadaşlarımızı ve yaklaşamadılar. Biz teşekkür ediyoruk hepsine de. Zaten bu arkadaş özde bizim arkadaşımızmış. Araştırdık. Amcası kendi memleketinde, derneğimiz şubesinin başkanıymış.
Birden alkış koptu. Delikanlı mahcuptu. Bu grubu zaten kendine yakın hissediyordu; artık tamamen bu gruptandı.
…………………….
O günden sonra ders ve fikir hareketlerini birlikte yürütmeye başladı delikanlı. Gittikçe tanınıyor, tanındıkça düşmanları da artıyordu. Okuldaki birkaç liderden biriydi artık.
…………………………
Aradan aylar geçti. Delikanlı olayların tamamen içindeydi. Ancak bir şey vardı ki; yeminliydi, cebinde minicik bir çakı bile taşımayacaktı. Sonu ne olursa olsun taşımayacaktı.
19 Mayıs Bayramı gelmişti. Beden Eğitimi öğretmeni aralıksız çalıştırıyordu öğrencileri. Atletik hareketlerle kuleler yapılıyordu. Yapamayanları da çıkarıyordu dışarıya. Delikanlıyı da çıkardı. Az sonra bir kız öğrenci de yapamamıştı ve onu da çıkardı. Kız geliyordu seyredenler arasına.
“Aman Allahım!” dedi içinden. “Bu kız o!”. Yaklaşıyordu kız. Tıpkı o etütte gördüğü gibiydi. Yürüyüşü, tavırları, gülümsemesi…