7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
973
Okunma
Birinci ve ikinci aşkından gerekli dersleri çıkardığını sanıyordu. Bir daha aşık olmak mı tövbe etmişti. Kendisini şekilden şekle sokan, perişan eden, maskara yapan etrafındaki dostlarıyla bile arasını açan bu acımasız güzeller, hala kendisini bırakmadıkları gibi; salonda, çalışma odasında bile göz hapsinden ayırmamışlardı aşk mağduru arkadaşımızı…
Bu aşkın, belaya dönüşmeden pembe hayallerle arkadaşımızı nasıl kendinden geçirdiklerini soracak olursanız, ya da merak ediyorsanız kısaca izah edeyim.
Zavallı, yoksul çocukluk devresinde evinden hiç eksik olmayan amcalarının abonesi olduğu gazeteleri, sırf sükse olsun diye büyüklerimin gözlerine gireyim, diye kenarından köşesinden tırtıklamaya başladı. Sonraları ise tefrika köşelerinin abonesi, Cihan pehlivanı Koca Yusuf’un hastası oldu. Devamı çok çabuk geldi; Vurun Kahpeye, Yaprak Dökümü…Ve de Ömer Seyfettin’in öyküleri.Özellikle de Diyet ve Kaşağı öyküleri…
…Derken sevgisi; sevdaya, aşka dönüştü. Aşk, bacayı sarmıştı yani…Kendi konumundan olsa gerek, aşk figüranları her zaman yanındaydı. Kiminle selamlaşsa ayrı dünyalarda hüzünlü aşklar yakasına yapışıyordu. Pratikte yaşadıklarından aldığı dersler de onu aşkın girdabına sürükleyip durdular…
Bir gün karar verdi; aşklarına gelinlik giydirmek istedi. İçlerinden ikisini tescilli sevdalısı yaptı; Korkusuz ve Mevsimlik Köleler. Bu ikili sevgili; gelinliği giymeleriyle birlikte adamcağızın başına bela oldular. Cicim ayları çok kısa sürdü. Adamcağız, aşık olduğuna bin pişman oldu. Kaçmak istedi kaçamadı. Bir kere püsküllü bela olmuşlardı; yakasına yapışmışlar, bırakmıyorlardı…
Parasız veriyorum, daha olmadı üstüne de para veriyorum diye nerdeyse herkese yalvardı yine olmadı. Aşık olmayaydın dediler. Bak bizim başımız belaya giriyor mu, ne güzel yiyip içiyoz, eğleniyoz, biz akılsız mıyız, diye adamcağızı hakir gördüler..
Ne yapsın adamcağız? Kaderine küstü uzun süre… Ama ne yapsa bu aşk belasından kurtulamayacaktı. Kanına girmişti bir kez bu virüs. Son zamanlarda öyle bir hastalığa yakalandı ki; sormayın dostlar. Ne hastalığı mı? Kanser! Evet yanlış duymadınız: Kanser! Şimdi hastalık dosyasını koltuğunun altına alıp İstanbul’da dolaşmadığı yayın evi kalmadı. Bakalım hangi yayınevi derdine derman olacak?
Sakın sizler de böyle bir aşka yakalanmayasınız? Yoksa…