5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
978
Okunma

Bahçenin etrafını çevreleyen bir çit yoktu. Evin garajına doğru giden bir yol, hepsi o kadar.
“Bahçe kapısı benzeri bir şey görüyor musun?” diye sordu.
“Hayır.” diyerek başımı salladım.
İster istemez garaj yolunda yürümeye başladık.
“Ne kadar da yüksek ağaçlar!” diye işaret etti.
“O kadar yüksek değiller aslında. Sadece alttaki dalları kesmişler.”
Anlamamış gibi baktığını görünce:
“Eve güneş girsin.” diye ekledim.
Kapıya gelmiştik. İki kanatlı, koyu renkli ahşaptan bir kapıydı. Uzandı, zile bastı. Kulağımıza bir ses gelmeyince tedirgin oldu, tekrar zile uzandı. Kapı açıldığında parmağı zile değmek üzereydi.
Karşımızda fraklı bir adam duruyordu. Bizi gördüğüne şaşırtmamıştı. Ama yine de söze girmedi.
“Evi gezmeye geldik.” dedi Anna Maria.
Uşak olduğunu tahmin ettiğimiz adam “Tabi, buyrun lütfen” deyip kapının tek kanadını ardına kadar açtı. Anna Maria bir an tereddüt ettikten sonra içeri girdi. Kapının önündeki iki basamağı tek adımda çıkarak onu takip ettim.
Uşak:
“Size eşlik etmemi ister misiniz?” diye sordu.
Ne cevap vereceğini bilemeyen Anna Maria dönüp bana baktı. Olumlu anlamda başımı salladım. Uşağa başka yanıt gerekmedi; sessiz adımlarla önümüze düştü. Girişte, sağdaki ilk salonun önünde eşiğinde durup:
“Resmi oturma odası” diye mekanı takdim etti.
“Resmi mi?” Anna Maria pek de gizlemeye çalışmadan kıkırdıyordu.
“Taht odası gibi bir şey.” diye ona fısıldadım. Bir yandan da kendine hakim olması için dürttüm. Beklemiyor olmalıydı ki hissedilir şekilde irkildi.
Uşak bize karşı hiç bir tepki vermedi. Yürümeye devam etti. Bir öncekinden daha büyük, şömineli bir başka salona varınca içeri girdi, biz de peşinden takip ettik.
“Aile odası!”
Aile lafını duyunca Anna Maria bana dönüp gülümsemeye başladı. Ben ise kurtuluşu aklıma ilk geleni uşağa sormakta buldum:
“Afferdersiniz, isminizin ne olduğunu söylemiştiniz?”
“Bir şey söylememiştim efendim. Gerektiğinde beni Nestor diye çağırabilirsiniz.”
“Nestor?! Bu Tenten’deki... Oh!”
Ben ayağına basınca cümlesi yarım kaldı. Nestor’a dönüp:
“Şömine odun mu, yoksa gazlı mı?” diye sordum.
Yanıtı biraz alaycı oldu:
“Gazlı bir şömine Laporte ailesine yakışmazdı efendim.”
Aile odası mutfağa açılıyor, ikisi birlikte oldukça geniş bir mekan oluşturuyordu.
“Güzelmiş” dedim, mutfağın dibinde duran çift kapılı buzdolabılını göstererek.
Nestor’un yüzü ifadesiz kaldı. Anna Maria ise mutfak tavanından sarkan metal tencerelere bakıyordu.
“Bir yerde hava akımı olmalı: Tencereler hafiften sallanıyor.”
“Mutfağın bağımsız bir havalandırması var. “diye açıkladı Nestor, “Öğle yemeğinden sonra açık bıraktık. Ondandır.”
Mutfakla salonun kesiştiği noktada, bir kapıdan arkadaki terasa çıkılıyordu. Anna Maria büyük bir rahatlıkla kapıyı açtı ve dışarı çıktı:
“Vay! Arka bahçe büyükmüş.”
Bahçe ilerideki ormana kadar uzanıyordu. Tek tük ağaçların olduğu, çimle kaplı, bakımlı bir yerdi. Ormanın sınırında bir çardak vardı.
“Orman da bahçenin bir parçası hanımefendi.”
İster istemez Anna Maria’yla bakıştık. Sessizce ormanın nereye kadar uzandığını sormama kararı kaldık.
“Üst kattaki odaları gezebilir miyiz Nestor?”
“Buna gerek olacağını sanmıyorum.” dedi deneyimli uşak.
Çaresiz söylediğine boyun eğdik. Gerisin geriye aile odası denen salona döndük.
“İsterseniz size ses sisteminin nasıl çalıştığını göstereyim.”
Sonra duvardaki bir soketi işaret etti.
“MP3 çalarınızı buradan merkezi sisteme bağlayabilirsiniz.”
“Deneyelim mi?” diye sordum.
“Nasıl istersiniz...” deyip kenara çekildi.
Anna Maria cebinden çıkardığı telefonunu sisteme bağladı. Oda bir anda Von Biber’ın Ciacona’sının çaldığı bir konser salonuna dönüştü.
“Diğer odalarda da bu yayın var mı?”
“Üst kattaki her odanın sistemi bağımsızdır. Ama şu anda çalmakta olduğunuz müziği alt katın tamamında dinleyebilirsiniz.”
“Güzel...”. Sonra Anna Maria’ya:
“Burası sana yetecek mi?” diye sordum.
“Yeterli gibi gözüküyor” dedi. “Gerçi bu aile odası konuklar geldiğinde biraz dar gelebilir ama idare ederiz.”
“İyi o zaman." dedim. Sonra Nestor’a dönüp "Monsieur Laporte’a her şeyin istediğimiz gibi olduğunu söyleyebilirsin. Anlaştığımız üzere Cuma akşamı on buçukta geleceğiz. Ama daha önceden kendisinin bize hangi kıyafeti tercih ettiğini bildirmesi gerek. Tüm gardrobu yanımızda taşıyamayız.”
“Kendisine iletirim beyefendi.”
“Güzel, artık gidebiliriz.” dedim ve Anna Maria ile kapıya yöneldik. Nestor tam kapıyı açacakken durdu.
“Bir nokta daha var.” dedi. “Monsieur dansa eşlik edecek şarkıda Arapça söz istemiyor.”
İşte bu garipti.
“Monsieur bizi oryantal dans etmemiz için çağırıyor ama Arapça duymak istemiyor mu?”
“Bunu özellikle belirtti efendim.”
Anna Maria “Sorun değil.” gibisinden omuz silkti. Ben de üstelemedim. Tamam deyip çıktık.