13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1252
Okunma

İŞTE GELDİM GİDİYORUM
Bölüm 4
Şaşırdı. Gözlerine inanamadı. Komşularının küçük kızıydı bu. Kendisinden de iki yaş küçüktü. Üstelik kızın abisi ile samimi arkadaştı. Az önce, otururken şimdiye kadar hiç hissetmediği arzu ve duygu fırtınasını bu kız mı yaratmıştı yani? Gözleri yeniden kızın bacaklarına doğru kaydı; ama rüzgâr artık esmez olmuştu. Kızın serpilip geliştiğini fark etti. Hayatında ilk kez, bir kıza arzu duymaktaydı.
Ayağa kalktı. Kızın eli hala omuzlarındaydı ve kendisine hınzırca gülümsüyordu. Gözler ve tebessümlerle anlaşıyorlardı sanki. Bu sessizliği ilk kız bozdu.
-Biraz yürüyelim mi çamlara doğru?
Teslimdi zaten kıza ruhen. Bu teklif de gelince durur mu? Birlikte yürümeye başladılar. Kız elini tutmaya çalışınca delikanlı “Artık bu kadar da olmaz!” der gibi itiraz etti. Çünkü mahalledeydiler ve herkes dedikodu yapabilirdi.
Çamların arasına girdiklerinde artık el ele tutuşmakta sakınca görmediler. İlk sözü yine kız aldı:
-Seni çok seviyorum. Okumaya gidecekmişsin. Ordan bir kız bulursan eğer; bil ki, hem seni hem kendimi öldürürüm.
Yine ölüm! Ürperdi delikanlı. “Ölmek, öldürmek severken bile mi var?”, dedi içinden.
-Ama bak! 3 yıl lise var. Sonra 4 yıl üniversite. Etti 7 yıl. Bir yılda öyle geçse, eder 8 yıl. O zamana kadar sen beni bekleyemezsin. Annen, baban zaten seni başkasına verirler.
- Sana söz! Annemle de konuştuk. İsmet Paşa’nın oğlu da olsa varmayacağım.
İyice şaşırdı delikanlı. Kızdan hoşlanmıştı bugün; ama daha sevgi bile oluşmadan bu evlilik istemek neyin nesiydi? Kendini zaten henüz çocuk görüyordu. Üstelik kız okumamıştı ve okuma yazması bile yoktu.
Delikanlı bir ayak sesi duyup geriye bakınca titremeye başladı. Gelen kızın annesiydi ve hızlıca da yürüyordu. Kız aniden sarıldı delikanlıya ve dudaklarına bir öpücük konduruverdi.
İlk öpücükle mest olmuştu iyiden iyiye. Eli dudaklarındaydı ve bir kız gibi süzülüyordu. Sanki rolleri değişmişlerdi. Bir yandan da kızın annesinin homurdanarak, bağırarak gelişi vardı. Dudaklarındaki tadı o bağırış silip süpürüyordu.
-Kızımı öpmek haaaa! Bunun hesabını vereceksin. Komşu çocuğu dedik, evimize de aldık. Kim bilir ne yaptın kızıma? Doktora muayeneye de götüreceğim.
Şaşırdı delikanlı. Daha az önce annesiyle konuştuğunu söylemişti kız ve buraya geldiklerini de kimse bilmiyordu. Demek ki oyuna gelmişti. Hepsi tamam da muayene niçindi ki? Acaba hasta mıydı kız? Hastaysa evden neden çıkıp gelmişti buraya?
-Teyze inan ben öpmedim! O beni öptü. Hem seni görünce öptü; sen gör diye…
-Sus! Hadi kız! Muayeneye gidiyoruz.
-Hasta mı teyze?
-Sen bunun kızlığını bozdun. Muayene ettireceğim; rapor alıp seni de, babanı da sürüm sürüm süründüreceğim. Gör bakalım elin kızına kötülük neymiş?
-Teyze ben bir şey anlamadım. Kızlık bozmak da ne ki?
-Görürsün sen onu… Şimdi söyle bakalım. Kızımı alacak mısın almayacak mısın?
Kadın ağlamaya başlamıştı. Toprağa oturup çırpınıyor, bağırıyor, ağlıyor, dizlerine vuruyordu. Delikanlı kendini çok çaresiz hissetti.
-Tamam teyze. Söz!
-Bak, eğer sözünde durmazsan alacağım raporu mahkemeye veririm ve seni hapislerde çürütürüm. Şimdi biz önden gidiyoruz. Sen bizden 10 dakika sonra buradan ayrıl.
Delikanlı şaşkındı. O gördüğü bacaklara da, kızlara da, dudaklarındaki o ilk öpücüğe de lanetler yağdırdı. Ne yapacağını şaşırmıştı. O rapor ne ise bilmiyordu; ama ya hapse girerse diye de titriyordu.
10 dakika kadar geçince dalgın dalgın eve döndü. Babası gelmişti eve. Hazırlıkları da yapmıştı. Çamaşır, giyecek falan… Kısaca herşeyi almıştı. Delikanlı anladı ki, yarın gidiyorlardı. Hüzünlü bir sevinç oluştu yüzünde. Kafası karışmıştı bugün iyiden iyiye.
Gece olup da yatağa girdiğinde kâbuslar başladı. Uyuyamıyordu. Biraz daldığı an; o öpücük, kızın annesinin tehditleri, bağırması gözüne geliyordu. Ayrıca silahları düşünüyor, kendisini vurduklarını hissediyordu. “Kim, neden ve niçin vursun ki?” diye de iç geçiriyordu sonradan.
Bir anafordaydı ve gittikçe içeri gidiyordu. Bunu hissediyordu ruhunun derinlerinde. Ya arkadaşı da olan kızın abisine ne diyecekti? Akılına bu da gelince çıldırdı iyice. Fırtınalar beyninde eserken, bedeninin titreyişine de “Dur!” diyemez hale geldi. Ateşler içinde kıvranıyor, yanıyordu adeta.
Kızın sarılışı, tabancaların kendisine doğruluşu, silah sesleri, annenin çığlıkları onu meydanda bir halkanın içinde döndürüyordu sanki. O halkada girdaplar oluşuyor ve çekiyordu içine alabildiğince. Sonsuz ve hızlı bir dönüş içindeydi artık. Ter ve müthiş bir inilti yan yanaydı. Hiç farkında değildi; ama yardım istiyordu inleyerek. “Yardım ediiiiiin! Ne olur yardım ediiiiiiiin! Vurmaaaa… Sakın ha! Biz arkadaşız. Yapmammm! Söz, bir daha yapmam!” diye tüm eve duyurmuştu sesini farkına varmadan. Babası uyandı ve hızla yanına geldi. Parmaklarıyla dokundu oğluna, seslendi ve çok zor da olsa uyandırdı. Annesi de elinde bir bardak suyla gelmişti odaya.
-Ne oldu oğlum? Rüya mı gördün? Seni vuruyorlar mıydı? Bak istemiyorsan yollamam seni okula. Burada okursun. Üzme kendini.
-Baba beni hemen gönder. Komşunun karısı rapor alacakmış. “Kızımın kızlığını bozdun” deyip bugün bana hücum etti. Baba vallahi ben bir şey yapmadım. “Kızlık bozmak ne ki?” dedim; onu da söylemedi.
-Tamam oğlum. Sen uyu hadi. Ben sabah hallederim.
Bir güven geldi delikanlıya o an ve uyudu. Babasıydı “Hallederim” diyen çünkü. O her şeyi hallederdi. Biliyordu.
Sabah bağırtılarla uyandı. Sabahın sessizliğini babasının bağırması bozuyordu. Ayağa kalktı, odadan çıktı. Babasının kime bağırdığını merak ediyordu. Çünkü babasını hiç bu kadar asabi görmemişti.
Odanın kapısını açıp da salona girdiğinde ister istemez bir feryat çıktı dudaklarının arasından. Sabah sabah nasıl gelmişti bu kadar insan? Şaşkınlıkla dondu kaldı.