10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
934
Okunma

AH ŞU DOKTORLAR-4
Belli belirsiz bir rampaydı içinden geçtiğimiz park. Nefes alışlarım giderek sıklaşıyordu, zaman zaman durmak zorunda kalıyorduk. Bir kanepeye oturmamızı istedi eşim ve oturduk. Bir süre dinlendikten sonra yola devam ettik…
O zamana kadar dikkatimi çekmemişti bu nefesin yetmemesi. Artık hep dikkatimi çekiyordu. Özellikle rampa veya merdiven çıkarken…
Doktora gitmem gerekiyordu… Ailemin ısrarına rağmen nedense içimden gitmek gelmiyordu... İçimde anlam veremeyeceğiniz bir duygu vardı… Bu koşullardan daha iyi bir yaşamım olacağını artık düşünemez olmuştum… Emekli olduktan sonra bir türlü toparlanamamıştık… İçimde iki konu birbiriyle savaşıp duruyordu;
1. Daha iyi bir yaşam koşulları olamayacaksa doktora gitmenin ne anlamı vardı… Bırakalım ne olacaksa olsundu…
2. Bu kötü koşulları olduğu gibi aileme bırakırsam onlar çok daha perişanlık çekeceklerdi.
Tüm bunlar kafamı kurcalarken değişik olumsuzluklar giderek belirginleşiyordu…
- Normalde hipertansiyon hastasıyım ve sürekli tansiyon ilacı alıyorken tansiyonum normalin çok aşağılarına düşmeye başladı. Tansiyon ilacını bıraktım.
- Kilo kaybı olmaya başlamıştı.
- Normalde zaten ağzımda aft veya kızarıklıklar zaman zaman olur ve yaklaşık bir ay sürer, sonra birkaç ay uğramazdı. Ama bu defa iyileşme süresi çok uzamıştı…
- Nedenini anlayamadığım bir öksürük başlamıştı.
- Nabız sürekli yüksek seyrediyordu (taşikardi).
- Ve bu nefes yetmemesi şikâyetleri giderek daha can sıkıcı oluyordu. Yere düşen bir cismi almak için eğilip sonra kalktığımda bile birkaç derin nefes almam gerekiyordu.
Artık rampa veya merdiven çıkarken yalnızca nefes konusu değil, göğüs kafesi çatlarcasına ağrıyordu… Çekilmez olmuştu artık şikâyetler. Psikolojik mi bilmiyorum ama kendimi çok bitkin hissediyordum ve sık sık yatarak dinlenme ihtiyacı duyuyordum.
Artık doktorun şart olduğunu hissediyordum. Ama hangi uzmana gideceğimi bilemiyordum. Oğlumun arkadaşı bir doktor tanıdığımız var, ona telefon ettim… Şikâyetlerimi anlattığımda o bana kalp cerrahını önderdi. Bilgisayar başında randevu ararken kardiyolog dikkatimi çekti. Ona gitsem olmaz mı diye doktora sorduğumda;
“O da olur ama benim önerim kalp cerrahına gitmendir.” Dedi...
Kalp Hastanesinden bir kalp cerrahından randevu aldım ve gittim doktora… Şikâyetlerimi anlattığımda yanlış bir uzman seçtiğimi söyledi. Kardiyologa gitmem gerekiyormuş…
“Ama mademki gelmişsin, ben senden bazı tetkikler isteyeyim, onlarla birlikte bana gelmez, doğruca kardiyologa gidersin” dedi…
İstediği akciğer grafisi, kan tahlili ve EKG idi… Bunları çektirerek daha öncesinden de aşina olduğum bir Eğitim ve Araştırma Hastanesinin kardiyologuna gittim… Kardiyolog da ilk önce yanlış geldiğimi, dâhiliyeye gitmem gerektiğini söyledi. Ancak kan sonuçlarına bakınca çok şaşırdı. Bazı değerle çok düşüktü… Hemen dâhiliye bölümüne telefon etti ve aradığı doktoru bulamadıkça başkasını arayıp sonunda durumumu telefonla izah etti. Ayrıca bir de kâğıtta durumumu yazıyla belirttikten sonra beni acil dâhiliyeye gönderdi… Orda da birkaç tahlilden sonra hastaneye yatırdılar…
Hastaneye düşenler biraz duygusal olur. Telefonla aranmak, teselli bulmak ister. Beklerdim ki, doktorlar viziteye geldiklerinde ilk önce “günaydın” desinler ve hastanın hatırını sorsunlar. Sonra da hastalığı hakkında hastaya bilgi ve moral versinler. Burada öyle değildi. Doçent olan hocaları öğrencilerini sınav yaparcasına benim durumumu sorguluyordu. Aralarındaki konuşmalardan tıbbi terimler arasından kapabildiklerimi kapıyordum. Bu konuşmalardan hastalığımın “pernisiyoz anemi” olduğunu öğrendim. Hemen oğluma mesaj çekerek bu hastalığı Google’dan araştırmasını istedim.
Öte yandan bir hemşireye bundan söz ettiğimde şunu söyledi;
“Ben sizin şikâyetlerinizden özellikle kilo kaybı konusunu duyunca sizin adınıza çok üzülmüştüm. Ama pernisiyoz anemi olduğunuzu duyunca sevindim.”
Bu söz bile beni ne kadar mutlu etmişti bilemezsiniz. Birinin benim adıma üzülmesi ve sevinmesi ne güzel bir olay!
Pernisiyoz anemi bana çok aşina geliyordu ama nedense bir türlü çıkartamamıştım nasıl bir şey olduğunu. Oğlum Google’dan topladığı bilgiyi bana telefonla okudu. Bu hastalık bir çeşit mide körelmesi sonucu intrensek faktör denilen bir proteinin mide tarafından salgılanmasının durmasıyla oluşuyormuş. Bu faktör olmayınca bağırsaktan B12 vitamini emilemiyormuş ve buna bağlı kansızlık oluşuyormuş… Pernisiyoz anemi, öldürücü kansızlık anlamına geliyormuş. Bu da ciddi bir hastalık olmasına karşın belli ki hemşire daha kötü sonuçlardan endişe etmişti. Örneğin, kan kanseri v.s…
Konuyu daha fazla uzatmayalım, bu hastalığın tedavisi B12 vitamin takviyesiyle oluyor. 10 gün süreyle günde bir, sonra bir ay süreyle haftada bir, sonra yine bir ay süreyle 15 günde bir. Sonra ömür boyu ayda bir iğne vurulmam gerekiyor. Çünkü midedeki körelmenin tedavisi yokmuş…
Artık şikâyetlerim giderek azalıyor. Hatta tansiyonum önce normale döndü, sonra da normalin üstüne çıktı, tansiyon ilaçlarıma başladım… Oh be…
Hastanedeyken hemşireler için bir de şiir yazmıştım “Beyaz Melekler” başlığıyla.
Kadir Tozlu
05.09.2012
(devam edecek)