9
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1663
Okunma

Bunca yıldır okurum, yazarım, cümleleri öğelerine ayır dediklerinde yine de tırsarım. Daha öge der demez, dilimde, elimde bir titreme başlar ki sormayın. Doğru yazım ğ ile bilirim, ama ne söylerken ne de yazarken şapka giydirmeyi beceremem şu g’ye. Diyeceksiniz ki, öğe deme o halde. Eleman de, unsur de. Olmazsa araç, gereç de. Demem efendim. Diyemem. Öğedir en uygunu; bunu iddia edecek kadar da tutucuyumdur dilimde.
Cümleyi ögelerine ayırmak, o cümleyi kuranın karakter tahliline soyunmak kadar güç. Benim için öyle. Övünmek gibi olmasın, ya da olsun varsın, karakter tahlilinde doğuştan yetenekliyim. Allah vergisi tahmin ve gözlem gücü, birbirinden ayrılmazlar pek. Ne kadar gözlem yeteneğiniz varsa o kadar etkin tahmin gücüne sahipsinizdir. Tanrının bahşettiği nimetleri yemeyi sevmekle, şişmanlamak arasındaki orantı gibidir bu. Yemeden zayıflamak hayalden öte anlam taşımaz yani. Gülmeyin. Pekiştiren örnekleri böyle veriyorum çünkü tırstığım alanlardan diğeri olan matematiğin literatürüne kalem basmaya hiç niyetim yok şimdi.
Cümle dediğiniz sözcük zincirinde, karşıya en az bir mesajınız vardır, olmalıdır. Aksi halde kelimelerle ördüğünüz, cümle falan değil, hayıflanmadan ibarettir ki o da küçümsenecek yeteneklerden değildir aslında. Dakikalarca konuşup, sayfalarca yazdığı halde, karşısındakine meramını verememek, konuşan ya da yazanın yeteneksizliğine delaletse de bu yeteneksizliğin polis sorgularında yeteneksizlik olduğundan bahsedilebilir mi? Becerikli, beceriksizlik ayrımını yaparken mekan unsurunu asla atlamamalınız.
“Hadi ordan, geri zekâlı!” Mesela bu cümledeki "oradan" kelimesinin cümledeki anlamına ulaşmak için, yükleme veya özneye “nereden” sorusunu sorma gereği hissetmezsiniz. Hissetmemelisiniz! Kelimenin doğru yazılımının “ordan” değil, “oradan” olduğuna da hiç mi hiç değinmemelisiniz. Değinirseniz ne olur? Valla, bence en nezih ifadeyle, hiç de akıllılık olmaz. Bunu kavramak için de gözlem veya tahmin yeteneği gerekmez. Duyma yetiniz kâfi. Duyma yetisi dediğimin, kavramayı kapsadığını belirtmeliyim. Kediler, seslere insanlardan daha duyarlıdırlar ama kavrama yeteneklerinin azlığı o cinsi olduklarından çok daha safımsı, sufimsi gösterir. Kedi cinsi, insanoğlunun daha ilk pişt’inde ya da tekmesinde acıyı duysa da meramı tam kavrayamaz. Gözlerinde şaşkın bir ifade, “vurdun,duydum ama neden vurdun anlamadım,” der gibi bakarlar, vurana… İkinci tekmede onlar bile anlar, git denildiğini… Giderken, doğru yazılımının “ordan” değil, “orAdan” olduğunu düşünürler mi; o konuda fikrim yok. Farelerin her kıtada uzun kuyruklu olduğunu bildiklerinden, kedilerin gramer ayrıntılarını kuyruklarına ya da burunlarına takacaklarından emin değilim.
"Doğruya bu yoldan gidilmez," cümlesinde, ögeleri belirlerken, yükleme sorulası soru, “gidemeyen kim mi, gidilmeyen ne mi, olmalı. Yoksa, “gidemeyen ne, gidilmeyen kim mi, diye sormalı mı; ne dersiniz? “Gidersen git, umurumda değil!” Ya da “canın cehenneme!” Cümlelerindeki kelime dizilimi, özneyi ne kadar gizler, sizce? Ya da ne kadar önemli kılar?
Dedim size, bir cümleyi elemanlarına ayırmak zor iş. Bu zorluk, konuşup yazmaya engel mi peki? Görünen o ki hiç de değil. Kusursuz araba kullanmanın motordan anlamayı gerektirmemesi gibi. Araba gitmiyorsa gitmiyordur işte. Benzin mi bitmiş, motor mu arızalı; kimin umurunda! Her sürücü motordan anlasa, her araba hiç arıza yapmayacak şekilde üretilse, üretilebilse hani... Kaç sanayi çöker, haberiniz var mı? İnsanları işinden, aşından etmenin gereği yok. Herkes işine baksın efendi! Doğanın, ekonominin dengesini bozup,gürültü koparmayalım.
Ezcümle? Bilen hep sorar. Soracaktır. Buna engel olamazsınız. Soran, sorabilecek kadar bilendir; bunu da asla atlamamlısınız. Geri kalanımız, siyah-beyaz bir resmin eksik renkleriyiz ki, hayatın iki renkle resmedileceğini savunanları çoktan susturduk, şükür.
www.gazite.com/zorum-daym-mkl.html