2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1875
Okunma

Dört tarafı yüksek dağlarla çevrili küçük bir ovanın içindeydi köyümüz. Kışın ağır şartlarında bazen bir metreye kadar kar yağsa da bahar yüzünü gösterdiğinde yerdeki karlarda ağır ağır erirdi. Baharın ilk habercisi olan badem dallarının ucunda ilk beyazlar patladığında yüksek dağların tepelerinde hala kar olurdu.
Tüm köylü bademlerin çiçek açışındaki bahar sevinciyle işlerine koyulurdu. Önce kaysı ağaçları sonra bir bir asmalar budanırdı. Kadınlar kesilen dalları pişirecekleri yufka ekmekleri için yada ocaklarındaki yemekleri ısıtmak için evlere çekerlerdi.Her yerde bir hareket başlardı.
Karıncalar yuvalarının ağzını güneyin sıcaklığına açarken kıştan kurtulma töreni yapar gibi sıralanır etraftan bir şeyler toplamaya başlarlardı.
Kerpiç evimizin hemen yanı başındaki asma yeşermeye başladığında anam kışlık sarmalar için yaprak toplamaya koyulurdu.Ben asmanın altındaki minderde oturup onu izlerken her seferinde üzümleri daha rahat koparmak için yaprakları ayıkladığını sanırdım.
Çocukluk işte beş yaşındaki aklımla sadece böyle düşünüyordum o zamanlar. Babam, avludaki sedirde otururken her zaman ki gibi bir taraftan parlak tabakasından çıkardığı tütünle cıgarasını sarar, sonra -duvara asılı duran asmanın yapraklarını toplayan anamla bana bakardı.Ben yerdeki oturduğum minderden bir babamın ağzından çıkan puslu dumana birde sandalyenin üzerine çıkmış olan anamın yaprak toplayışını izlerdim.
Sultan Ablam, köyde açılmış olan nakış kursundan gelince, anam, babamın yanına geçerdi.Üzüm arama sırası bu sefer kurstan dönen Sultan Ablama kalırdı.Babamla anam konuşmalarını anlamaya çalışırdım.
Babam durmadan kaysıların para etmesiyle ilgili, anamsa durmadan Sultan Ablamın düğününün hayırlısıyla, bir an önce olmasını konularını konuşuyorlardı. Babam durmadan,
“Hanım dur hele bir ağustos ayı gelsin şu kaysıları satarsak o zaman tamamlarız kalan çeyizin eksikliğini.” derken, anamda hep
“ Yüzünün akıyla şu kızın bir düğününü görem başka bir şey istemiyorum.” diyordu hep.
Babamla anamın sohbeti bitince babam kahveye giderken anam karşı komşumuz Emine Teyzeyi çağırır otururlardı. Bazen Sultan Ablam da onlarla konuşurdu.Emine Teyze geldiğinde sohbetin olmazsa olmazıydı kahve.Küçük yudumlarla dudaklara götürülüp içildikten sonra bir bardak suda ardından içilirdi.
Sonunda ağustos ayı gelmişti. Dallarındaki tüm kaysılar salanmış, altın paralar gibi sarı yuvarlak haline getirilmişti. O gün öğlen vakti Emine Teyze yine bize gelmişti ,babam kahveye gittikten sonra.
Kahve merasimin ilk işaretini verirken, “ Sultan kızım, şöyle köpüklü bir kahve yap da kahveni içerken falınada bakayım.” demişti. Onlar duvara asılı asmanın karşısında duran avludaki sedirin üzerinde otururken, bende yerdeki minderimde oturarak onları anlamaya çalışıyordum bir taraftan bez bebeğimle oynuyordum.
Sonunda kahveler içilmişti. Fincanlar ters çevrilmişti. Uyutulurken soğuk kahveler, Sultan Ablamın soğuyan fincanı açılırken, gözleri de pür dikkat açılmıştı. Emine Teyze fincana bakmasıyla bırakması bir olmuştu.
Sanki eli fincanda yanmıştı. “Buna bakamayacağım Sultan kızım” demişti. Nesine bakamadığını hiç anlayamamıştım. Bakılamayan fallarda mı olurmuş diye hep merak ettim o günden sonra.
Altı üstü içilen kahvenin fincanın içindeki ince telvelerdi oysa. Büyüdüğümde iyice anlamıştım Emine Teyzenin hep yalan attığını. Ama o yıllar çocuktum işte.
Evlerin içi sıcak olduğundan köydeki herkes damlarda yatıyordu. Sıcak gecelerin tek konuşan böcekleri ağustos böcekleriydi. Biz evin damında yatarken, sabaha kadar susmazlardı. Sabahta devam ederlerdi.
Gecenin birinde sıkışıp tuvalete çıkmıştım. Küçük, sessiz yalın ayaklarımla. Dolunay olduğu için gündüz gibiydi.Aşağı inip avlunun ötesindeki tuvalete doğru tam yürüyecektim ki asmanın altında Sultan Ablamı gördüm.
Yanındaki karanlık gölge onun menekşe desenli eteğini kaldırmıştı. Sultan Ablamın dizinin üstüne kadar olan çıplak baldırları ayın aydınlığında parlak görünüyordum. O gölgeden korktuğum için o tarafa geçemedim.
O an fazla tutamadığım için tüm ıslaklığımı elbiselerime ve kapı eşiğine bıraktım. Sultan Ablam beni kapı eşiğinde bulduğunda, benim onu görmüş olduğunu anladığından
“Sakın kimseye bir şey söyleme yoksa seni kaysı ağacındaki salıncakta sallamam. Hem anama söylersen benimde kemiklerimi kırarlar. Söylemeyeceğine dair bana söz ver” dedi.
Aklımın yettiği kadar ona söz vermiştim o gün. Bir kaç gün sonra yine sıkıştım. Yine Sultan Ablamın bacaklarını gördüm. Bu sefer umursamadan tuvalete gittim.Sabah uyandığımda düğün telaşı herkesi sarmıştı.Herkes bir yerlere koşuşturuyordu.
Yemek yapmak için avlunun ortasındaki erik ağacının dibine bir kazan koymuşlardı. O an karşı kazandaki kaynatılan buharı bile görmüştüm. Rasim Amca beyaz bir gelinlik getirmişti. Köydeki herkes bizim düğüne koşmaya başlamışlardı. Telaşın çokluğundan beni dayımın evine getirmişlerdi.
Sultan Ablam evleniyor diye hem sevinçliydim hem de üzülüyordum.Evlenince başka bir evde kalacaktı.Yatarken ona sarılamayacaktım ya da beni salıncakta kimse sallamayacaktı.Bir kaç gün sonra eve beni yengem getirmişti.
Babam yine tabakasında sardığı tütünün dumanı dışarı salmak istemez gibi içinde tutuyordu. Anam halen asmanın içindeki sararmış üzümleri oturduğu yerde gözleriyle topluyordu.
Babamın gözüne duman anamın gözüne üzüm düşmüştü sanki.Abladan ayrıldıkları için ikisi de çok üzgündü.Bir gün ablamı çok özlediğimi söylediğimden bıktıklarından beni onun yanına götürdüler.
Yolda giderken bir kaysı ağacına yapışmış ağustos böceğinin artık kalmış boş kabuğunu gördüğümde anladım.Mezarlık yolunun hiçbir yola çıkmadığını.Bana sonradan söylediler Sultan Ablamın asmanın kollarında bir aşk için kendini astığını.
Ama mezarında durup toprağını öperken ona fısıldadım.Onun eteklerini kaldıran gölgenin kim olduğunu kimseye söylemediğimi sessice söyledim.Ona sözümü hala tuttuğumu da söyledim .Eğer olanları o an söyleseydim anama,Sultan Ablam kızardı, hem de çok…
O hiç bana kızmasın diye gördüklerimi kendime hep kendi içime sakladım.
Şimdilerde anam asma ağacına kurduğu salıncakta sallıyor beni.Ama benim gözüm hep karşıdaki kaysı ağacındaki salıncakta.Bazen anamla babama çok kızıyorum, Sultan Ablamı çok uzaklara gelin verdikleri için.İşte bu yüzden bana evde kalmış kızda deseler hiç ama hiç evlenmeyeceğim…..
DİLEK YILDIZI’ NA TEŞEKKÜRLER...
...