- 1763 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
Bahar Esintisi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
kalk dedin
bak ben ayaktayım
bak delirmiş bir bahar var az ötede!
kara bir dut gibi izlerimi bırakmaktayım geleceğin yollara
bak flu kalem sesini geleceğimize çoğaltmakta...
’duy beni yazarak duy, gör beni’
duy beni zamana yayılsın sözlerimiz
şiirden şiire yol var gör beni
söze eğildim, içerim rahmet...
Öyle aşınmıştı ki günlerim, nereden başlamalıydım anlatmaya...
Bazen sadece durup baharla konuşuyor ve üzerime abanan çiçekli dallarına söyleniyorum. Benim çiçekli eteğim olmadı hiç. Bu bir suç mu yahut bahar çok mu abartıyor çiçekli günleri. Hayır hayır, gayet ölçülü ve sakin bir bahar bu. Havası batmayasıca nasıl da güzel görünüyor. Her şey öyle sevimli geliyor ki gözüme...
Yalnızlığımın zaman aşımına uğradığını düşünmüştüm geçenlerde. O yüzden kalabalığa karışmıştım. Bana kalırsa dalgınlığıma gelmişti ve bu sebepten bir yanılgıya düşmüştüm. Bazı saatlere yenik düştüğüm karmaşalarım olmuştu. Çok kalabalık hissettiğim o coşkulu dakikalarda kendime sığınmak istemiştim. Herkesten kaçtığımı sanıyor ve neden sonra herkesle bir yerlerde rastlaşıyordum. Elimi eteğimi çekip hayata soyunmak istediğim çıplaklıklarımı, aynada her görüşümde kendimden utanıyordum. Utanç verici bir utanç değildi bu. Muzipçe kaygılanma gibi bir şeydi. Ki ben son zamanlar epeyce kaygısızlaşmıştım...
Mesela parmak uçlarımı acıtan kalemin artık elime tam oturmadığını ve tenime yakışmadığını falan düşünüyordum. Hepsi üstü açık kalan yaralarım ve üstü kalsın demeyi unuttuğum düşlerim yüzündendi. Benim için kabahati üzerine atacak ve hataları hayatının bir yerlerine iliştirecek birileri vardı her zaman. Aslında yalnızlığım zaman aşımına uğramamıştı, örtmeyi unutmuştum üzerini yalnızlığımın. O yüzden hayli kalabalık buldum kendimi.
Beş tane değil altı tane hissim vardı ve sonuncusu hepsine bedeldi. En azından ben öyle düşünmüştüm. Kendimi inanılmaz kehanetlerde bulunan bir budala gibi görüyordum. Sezinleme işi müthiş ama bir o kadar da acıtan bir şeydi benim için. Tüm bu olanlarsa keder miydi yoksa kader miydi bir ad veremedim.
Bazı güzel anılar vardı ki, ne zaman gittiklerini sansam yeniden ışıldıyorlardı bir zümrüt gibi. Ve sessizce tüm ihtişamıyla ben burdayım diyorlardı. Geçenlerde bir kadın programında duymuştum. O an orada hiç de olmaması gereken bilge bir adam; ’geçmişinden kurtulamayanların geleceğinin de olmayacağını’ anlatıyordu. Sanırım o da bir bilgeden çalmıştı bu sözü. Bence çok şey biliyordu o adam ve o an orada her haltı alkışlayan ve eve döndüklerinde kısır muhabbeti yapan göbüşlü hanımcağızların arasında harcanıyor gibi görünüyordu. Nedense, adam birden devasa bir binaya dönüştü gözümde. Üç tane de sır verdi. Ama onları anlatmaya lüzum yok, onları oldum olası biliyordum.
Birden durdum ve baktım herkes gitmiş herkesten. Bir tek şaşkın bir yüz ifadesiyle ben kalmıştım sanki. Ben herkesten mi, kendimden mi gidemiyordum. Ne önemi vardı sanki! Sonuçta gidemiyordum işte! Özetim buydu... Evet evet hep bu kör olmayasıca bahar dengemi bozuyor olmalıydı... Ama yinede, bahar en çok güzel başlangıçları ve hızlanmış kalp atışlarını anımsatıyordu bana... Onu seviyordum...
Özlem, bekleyiş, düş ve hüzün gibi mübarek duygular ruhunu çepe çevre sarmaladığında ve kendini bunalıma sokmak için yatağa gömüldüğünde ’şiir’ imdadına yetişiyordu işte. Sonrası ’Ah Muhsin sen bana ne ettin!’ moduna geçiş evresi oluyordu...
Ve duman altı olmuş odanın dibine vurmuş insan yığınlarından sonra, duvarların hakikaten konuşmadığını anlamak uzun sürmedi. Ahmet abi haklıydı. Haa bir de Nazan abla demişti öteden beri ’bu havada bir yere gidilmeyeceğini’ ve ’otur oturduğun yerde’ demeyi bir borç edinmişti bizlere. Ama en çok kadın neslineydi bence bu haklı serzenişi. Ne de olsa ağlak ve mızmız tiplerdik. Erkekleri öteleyen ve aynı ölçüde onlar için geberen bir yanımız vardı. Ama gitmek asla çözüm değildi. Ne yağmur kokan hüzünlü havalarda, ne üzerine bastıkça gacur gucur sesler çıkaran karlı havalarda, ne çıldırmış bir baharda, ne de akabinde hali hazırda nazlı nazlı bekleyen yazda.. Netice olarak gitmek kitabımızda olmamalı diyordu işte... Ne bir yerlerden, ne birileri için, ne de birilerinden gitmek... Gitmeye hayır! diyordu, neyse..
Dışarda güzel bir bahar ne kadar inkar etmeye yeltensem de öylece duruyordu işte. ’Dünya dönüyor’ -ne güzel- derken aman Allah’ım üç yanlış bir doğruyu yiyordu da, nasıl oluyor da üç doğrum bir yanlışımın hakkından gelemiyordu. Her soruya bir cevap aramaktansa daha çok soru sormaya karar verdim. Hayır... Esasen dediğim gibi oldu. Düşmüşüm... Çakıldığımda anladım kanatlarımın olmadığını, öldüğümle kaldım sonra. Elbette bunlar rüyamda oldu, yoksa gerçek hayatta öyle körü körüne kolay yoldan ölünemediğini yaşamış ve görmüştüm. Öldüm lafı tamamen hikaye, laf salatası, hatta hatta yaşayanların ne kadar acı çektiğini anlatabilmek uğruna harcadığı ve yerlere serdiği koca bir kelime, yapılamayan, gerçekleştirilememiş fiyaskodan bir eylemdi işte. Ağzımızın içinde sakız ettiğimiz kadar basit olabilir miydi! Ölmüşmüş.. Hah! Hani? Karşımdasın ya işte! Üç kağıtçılar sözde ölmeyi iyi biliyordu. Bense yaşamaktan da, ölmekten de korkuyordum. Ne çok azabım, pişmanlığım, saçmalığım, ne çok gün-ahım vardı. Yaşarken olduğu kadar, ölürken de başka başka ızdıraplara dönüşecek ne çok (hata) yapmışlığım ve ne çok (doğru) yapmamışlıklarım vardı.
Düşünmekten öyle yorulmuştum ki, aldım boyalarımı döktüm ortaya. Önüme ne gelirse boyamaya karar verdim. Kendimi öyle iyi hissediyordum ki... Duvarlar, yerler, elim yüzüm boya içindeydi. Saatler sonra girdiğim transtan çıkınca fark ettim ve gülümsedim. Ne güzeldim. Bahar iyi gelmişti, bahar gelmişti sonunda. İçimdeki çığırtkan ve huysuz kadını daha fazla dinlememek için gittim ve daha çok boya aldım. Günleri, ruhumu, ellerimin değdiği her yeri renklendirmeye karar verdim... Yanımda oturmuş beni izleyen içimdeki kız çocuğunun gözlerindeki gülümsemeyi fark ettiğimde baharı daha çok sevdim...
Dilsiz bir aşkın elleri oldum, gözlerine yürüdüm gecelerce...
Dudağımda hicran makamı bir ıslık, gamzende mürekkep lekesi...
fulya/mayıs2012
YORUMLAR
"Düşmüşüm...
Çakıldığımda anladım kanatlarımın olmadığını, öldüğümle kaldım sonra."
HA rüya , ha gerçek...
Gerçekler yaşadığımız, rüyalar yaşamaktan korktuğumuzdur çoğu zaman Fulya...
Bahar gelmiş hoş gelmiş de, ruhumuza gelsin bahar...
Bu güzel bahar kokan yazıyı günde görmek güzeldi...
Sevgiler...