- 477 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Cihad nehri geçmeden başlar
Ali İhsan Memmi’nin Şehr-i Ramazan programında Talut-Calut kıssası hakkında yaptığı bir yorum beni epey düşündürdü. Daha doğrusu: Epeydir yazmayı ertelediğim birşeyi ’artık yazmam gerektiğini’ söyledi. Öncelikle Ali İhsan’ın o kıssada görmemizi sağladığı bakış açısına atıf yapalım. Bilmana dedi ki Ali İhsan orada: Talut’un ordusunun nehirle sınanması bize de ’akıp gidenlerle sınanacağımızı’ hatırlatıyor. Bu ’moda’ olabilir. ’Akım’ olabilir. Başka herhangi birşey olabilir. Ama nihayetinde bizim duamız da (Talut’un ordusunda sınavı geçenler gibi) doğruda sebat/sabır üzerine olmalı: "Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et!"
Peki Ali İhsan’ın bu güzel yorumuyla benim dünyamda ’çağrışan’ mana neydi? Onu da Kemal Öztürk’ün bir twitine yaptığım eleştiriyi okuyanlar tahmin edebilecekler. Ne yazmıştı 4 Mart 2018’de Öztürk? Alıntılayalım: "İslam dünyası kaosun ve çöküşün eşiğinde, Müslümanlar ahlaken ve zihnen perişanlar, ama bizim hocalarımızın, yazarlarımızın, kanaat önderlerimizin uğraştığı konulara bakın. Ne asıl sorunu, ne de asıl fotoğrafı görüyorlar." Ben de bu twiti alıntılayarak üzerine yazmıştım ki: "Aynı şekilde/mantıkla Allah Resulüne (a.s.m.) pekala şöyle itiraz edilebilir: Ümmet varlık-yokluk savaşı veriyor. Bedir, Uhud, Hendek oluyor. Ne karıştırıyorsun sağ elle yemek yemeyi falan?"
Evet, Kemal Öztürk, o twiti mezkûr zaman diliminde tartışma konusu olan ’sağ elle yeme meselesi’ üzerine atmıştı. Ve kendi zannınca böylesi ’küçük şeyler’ ile uğraşmanın ’asıl fotoğraftan uzaklaşmak’ anlamına geldiğini/gelebileceğini ifade ediyordu.
Yalnız, bir tashih, bu noktada meseleyi Kemal Öztürk’ün ismine indirgemek insafsızlık olur. Çünkü böylesi bir damar her yana saçılmış bir şekilde var. Sünnet-i Seniyyenin detaylara taalluk eden meselelerini küçük görerek ’siyasete’ veya ’sosyolojiye’ hitap eden noktalarını ehemmiyetli bulmak epey taraftar bulan bir maraz olmaya başladı.
İşte, kanaatimce, bu insanlar Ali İhsan Memmi’nin dikkatimizi çektiği o inceliği kaçırıyorlar. Nedir o incelik? Şudur: "Nehirdeki sınavını önemsemezsen Calut’un karşısında çıkmaya güç yetiremezsin." Evet. Bizim ’küçük meseleler’ sandığımız İslam’ın herbir parçası/detayı aslında nefsimiz için ’nehir’ mesabesindedir. Hatta bir eğitimdir.
En küçük meselelerde dahi Allah’ın ’nasıl emrettiğini’ veya ’nasıl yapılmasını sevdiğini’ hatırda tutanlar ancak büyük meselelerde bu tahatturu ıskalamazlar. Lakin küçük(!) meselelerde Allah’ın razı olduğu şeyi önemsemeyenlerin daha çetin bir sınavda afallamaları gayet normaldir. Kur’an-Hakîm de bu sırrı haber verir şekilde bizlere buyurur: "O kimseler gibi olmayın ki, onlar Allah’ı unutunca, Allah da onlara kendilerini unutturmuştur."
Ben iddia ediyorum: Bütün küçük(!) sünnetlerin böyle bir mahiyeti vardır. Örneğin: Suyu üç yudumda içen insan dudağından geçecek nehre bile tesir eden bir sabır yeşertir. Namazı tâdil-i erkânla kılan mü’min ’vazifeye ayrılması gereken zaman’ bilincinde gelişir. Doymadan sofradan kalkmayı âdet haline getiren insan yine benzer bir eğitimi alır. Mescide sağ ayakla girmeye dikkat eden de, elbette, aşacağı her eşikte Allah’ın razı olduğu şekli aramayı zihninde tutar. Evet. Hatırlamak öğrenmenin egzersizidir.
Ve böylesi ’küçük’ sünnetlerde sebat göstermek ancak ’büyük’ sünnetlere yetecek gücün gönlümüzde birikmesini sağlar. Yani, evet, yemeğini sağ eliyle yemeye dikkati elvermeyenler ümmetin problemlerini çözmeye güç yetiremezler. Detaylarda ahlakı gözetmeyenler bütünde ahlaklı kalamazlar. İhlas gönülde damla damla birikir. Müsned-i İbn-i Hanbel’de (r.a.) geçen "Bolluk ve rahat içindeyken Allah’ı tanı ki zorluk ve sıkıntı zamanında O da seni tanısın!" hadis-i şerifi bu noktada çok öğreticidir. Evet. Evet. Bin kere evet. Yemeğini yerken sağ elini hatırlayanlar ancak cihad zamanında da Allah’ın yardımını hatırlarlar.
Ali İhsan doğru söylüyor. Talut-Calut kıssasının bize öğrettiği çok kıymetli birşey var. "Cihad nehri geçmeden başlar." Akıp giden gündemleri önemsizleştirip asıl gündeme konsantre olmakla başlar müslümanın savaşı. Asıl gündem ise büyük cihaddır. İmanla kabre girme davasıdır. İçindeki büyük cihadı önemseyenlerin küçük cihadları, inşaallah, makbul ve muzaffer olur. Fakat, gözlerimizi sürekli dışımızda tutanlar, hatta şeriatın dahi ’siyaset’ ve ’sosyolojiye’ hitap etmeyen yerlerini önemsizleştirenler, ’teferruat’ gibi görenler, onların kazanabileceği bir savaş yok. Onlar asıl meseleyi ’nehir’ sanıyorlar çünkü. Düşmana karşı galip gelebilmek için avuç avuç nehir içiyorlar. Güya güçleniyorlar. Ancak, hatırlayalım, Talut’un ordusundan nehre kananlar en nihayet şöyle demişlerdi: "Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur!"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.