- 1352 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Kur'an Sünnetullahı ve Elçi Sünneti Paydasında Hadis Kıyas ve İcma
Konuya Dair Katkı:
"...44- Eğer Biz onu A’cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur’an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: “Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A’cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?” De ki: “O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur’an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.” Fussilet/44
Konu Kur’an’daki tev’il, meal ve tefsir sorununda düğümleniyor.
Sonrası Arapların Arabi’sinin VI. yy. ile XXI.yy. arasındaki sözcüksel anlamlanma-anlamlandırma farkına ve bunu netlikle çözümleyebilmeye kalıyor...
Bir de Kur’an surelerinin inme sırasındaki kargaşadan kaynaklılık durumu var tabi ki !..
Sonra, muhkim ve müteşebbis ayetler kavramı gibi, bunu kuvvetlendiren bir kargaşa daha ortaya çıkıyor.
Yani," efendim Kur’an’da anlaşılamayan kısımlar hadislerle anlaşılır" filan yaklaşımı gibi...
Kur’an’ı herkes anlayamaz demekte, başka bir boyutta işin içinden çıkılmazlık hali olmaktadır.
Bu çıkmaz, Birtengri’nin " bu kitabı apaçık ve Arabi diliyle tenzil ettik ve akl’edesiniz diye…" söylemi varsa eğer, bu soruların olmasıyla da en büyük çelişki durumu olmalıdır !
Zırvanın, saçmanın ve absürdlüğün katmerlenme halinde konumlanmasına neden oluyor, bu durum.
Birtengri’ye yakışır tarafı olacağını düşünemiyorum.
Birtengri kullarına ve yaratısına dair; her türlü absürdlüj, zırvalama ve saçmlıktan uzaktır.
Tenzih ve münezzehlik müessesi, malum...
Her dilin bir doğuşu, gelişimi ve mükemmeliyete eriş aşaması var.
Her dinin de elbette.
Dil ve dinler birbirlerinden kopuk değildirler, ayıramıyoruz.
Bu asla göz ardı edilmemeli…
Arabi’de (Arapça’da) yukarıda yazmaya çalıştığım bu aşamayı yaşamış, kaçınılmaz olarak.
Dilin vardığı en üst gelişim düzeyini bilim ve sanat, yani estetik-diyalektik düzeyine ve sözcük- kavram karşılama ve ifade edebilme başarısına bakarak tespit ediyoruz.
Bir de bu gelişimin dildeki sözcüklerin yaşamsallığı, yapısallığı ve işlevseliğiyle olan sorunu var.
Bildiğimiz genel linguistik, etimolojik, onomastik ve semantik dizge sorunsalından bahsediyorum yani..
Sözcüğün anlamındaki evrilme ve farklı anlamlara yönelme, anlamının kayması, gelişmesi veya kirlenerek kullanımdan düşmesi gibi bir sözcük süreçsellik durumunu da beraber getiriyor.
Ek düşünsel dizgeye yardımcı olması açısından, bu belirleyenlere bir kaç ilkesel yaklaşım daha önerebiliyorum.
Bir.. Akli ve nakli Kur’an tespiti farkıyla te’vil ve tefsir çelişkileri.
Aklın bölümlenmesi ve Kur’an’i bütünsellik.
Bölümselliğin, genel bütünselliğe uygunluk durumu.. akıl, nakil ve realite dizgesiyle olan uyum.
Bunu açarsak vasat akıl, akıl üstü akıl ve akıl dışılık boyutunda akliyet (irrasyonalite) gibi bir perspektifler mütekamiliyeti halini yazabiliyorum...
İkinci olarak, çok önemli bulduğum bir düsturu daha tespit ediyorum.
Zihin karışıklığının sebebi fikir silsilesine (düşün ve duyum dizgesine) riayet etmemek, bu dizgelemi dikkate almadan değerlendirme ve hükümlendirmeler yapmaktır...
Bunu da toplumsal, bilimsel, tarihsel neyse işte; tüm disiplinlerde olan yasalaşmışlık ve nesnelitenin soyutluğu ve de kaçınılmazllığı kuralları bütününe bağlayabiliyorum.
Öyleyse önerme sorular şunlardır.
Dinsellik zat-i inançsallıkladır, din olgusunun özü ve özeti budur.
Yaratıcı ile kulu arasındaki tüm parazitleri kaldırarak okunmalıdır.. iki, mutlaka toplumsala kapsayan laik içeriklikte olmalıdır.
Ahbariyet ve ruhbaniyet menfiliğinin verdiği zararlardan uzaktalık olarak ta yazabiliyorum.
Gelinen son noktada Kur’an ayetleri arasında dizilim ve tenziliyet açısından bu kadar çok çelişki varsa, mutlaka dile ve ifadeye bakılmalıdır.
Araya giren asırlara, bu asırlar arasındaki mekan ve zamansallığa ve o dilin gelişimiyle, yine kelime ve kavramsal değişim/dönüşümüne bakılmalıdır.
O zamanki (VI.yy.) Arabi ile şimdiki Arabi (Arapça) arasındaki sözcüksel ve kavramsal anlam farklılaşmasına çok dikkat edilmelidir.
Kur’an’ın hem Arabilere, hem de Arap olmayan toplulara seslenişiyle; bunun te’vil ve tefsirine (mealliğine) bakılmalıdır.
Birtengri’nin sözlerine sadık kalınmadığı görülen, anlamsal saptırmalarla dolu te’vil, tefsir ve mealenlik saçmalıkları mutlaka ajkiyet babıbda sorgulanmalıdır.
Burada bir başka altı çizilesi nokta olarak, din ve edebiyatın bir kolu olan şiirin öznelliğinin ve Kur’an’i yazımla benzer olmasının ortaklığına dikkat çekmek istiyorum.
Kur’an’ın ilahi ve mükemmel bir bir şiirsel vezin ve tematikle, vermek istediği mesajlar bütünlüğünde yazıldığını söylemek istiyorum.
Bu nedenle de ilahi şiirsellik içerikliğinden dolayı, öznel bir ayrışıklık durum ve konumu görüyoruz.. insanların konumlarına ve sorunlarına aşamasal bir öznelitesi oşouyor, böyle olması da zaten ve çok normaldir diyebiliyorum..
Kişiye ve hitap ettiği toplumlar arasındaki çok çeşitli yatay ve dikey toplumsal tabakalanma farkaıns bağlı anlamladırmayladır.
Statüselliği ve hiyerarşisi de dikkate alınarak, ona göre değerlendirme ve tespitler yapılmalıdır.
Bu ve benzeri düşünsel ve duyumsal tematik ayrıksılıklar anlamındaki farklar şeklinde de söyleyebiliriz.
Bu öznelliği birleştirip, genel bir nesnellikte toparlamak inanıra ve okura, yani "mütekamil ins"e kalıyor.. böyle bir öznelliği var, şiirsel içerikle yazımlı Kur’an’ın..
Kur’an’ın söyleminin komünal ve uygulayıcısı iddiasındaki eylemcilerinin ise tuhaf bir biçimde kapital tanımsallıkta olması buna en büyük delildir.
Biz zıtlara değil, sahte zıtlara bakarak düşünsüyor ya da duyumsuyoruz.
Yanılsama ve yanlışa götüren çelişme buradadır.
Sahte zıt çelişkidir.
Unutmuyoruz !..
Safiyat/saffat (hatasızlık ve Tanrı yönlendirmesiyle arılık, temizlik) müessesesi peygamberlerle bitmiştir.
Kur’an da ezel-i ebed Birtengri’nin koruması altında olup, bir harfi bile değiştirilmemiştir, değiştirilmeyecektir.
O zaman, genel ilahi kurallarla, yaratı eylemi arasında bir aykırılık varsa; bunun sebebi Allah adına yapıldığı söylenen uygulayıcılıklar ve bu zaman-mekan süreci içindeki tefsir, te’vil ve meali dejenarasyonlardan kaynaklı olmalıdır.
Aslolan da, son tahlilde hep Birtengridir.
Onun Sünnetullah’ıdır.
Peygamberlerin (hadis), evliya ya da alimin (kıssa) nitelenen söyledikleri değildir..
Kur’an, hadis, kıssa ya da Kıyas-ül Fukaha arasındaki çelişkiyi burada aramak gerekiyor.
Peygamber sünneti ile Allah Sünnetullah’ı ikilemini artık bir yana bırakmamız gerekiyor ve bu türden anlam ve anlamlandırmalarımızda oluşucak teklik, doğru bir başlangıç noktası olması bakımından çok önemlidir
Ve Birtengri buyruğu olan Kur’an’ın, doğru anlaşılması bakımından mihenk teşkil edecek yerde, zannımca burası olmaktadır.
Ahmet Kutlu Ayyüce
10/07/2104-17:51
YORUMLAR
Değerli dost , yorumunuza da yaklaşarak şöyle kristalizeleştireyim.
Allahın Lafzı nedir ? Kur'an-ı Kerim
Kuran-I Kerimde yazmayan hiç bir şey olabilir mi Müslümanlar için uygulanmalıdır ya da Allah bunu emretmiştir biçiminde uygulanacak? Hayır. Dinimizin kitabı tektir ve bu kitap Müslümanlar için uygulama kitabıdır.
Sünnetullah nedir ?
yorumunuzdan alıntılıyorum bu kısmı açıkladığınız bölümü :
..., Allah'a bağlamak olarak okuyabiliriz, aidiyeti Allah'a olanlık durumu ve konumu gibi...
Allah'ın yolu demek olan ve bileşik haliyle Sünetullah yazılan sözcük, ayrıca Kur'ani bir kavramdır. Bir veya bir kaç ayette peygambere özgülük veya haslık anlamında değil, Birtengri'nin yani Alah'ın (dini)kuralları anlamıyla kulanımı söz konusudur. (el-Ahzâb, 33/62; Fâtır, 35/43; Feth, 48/23)
İsim vermelerde Esma-ül Hüsna'ya Ullah ekleriyle kullanımı konusunu da, ne de demek istediğinizi net anlayamadım.
Kurani kavramlar üretmek gibi bir dert nereden çıkmaktadır mesele budur...Değerli dost, Ullah ekiyle dersiniz ,bu Ullah , devamında Allaha bağlamak , aidiyeti Allaha olanlık durumu ve konumu gibi Allah sıfatları , Allah özellikleri , ... ALLAH... BİTTİ... Tekdir , birdir , der der dururum...Şimdiii, Olay şu değil midir? Kur'anda yazılanlar belli... ortada ... biz ne yapacağız ?
Allaha bağlamak , eeefendim Allaha aidiyetiii ... yahu yapmayın etmeyin , Kur'an ortadadır diyorum direkt Allahın lafzıdır ( Allahın sözleri ) ...Ha bu kuran yetmedi , şimdi bir de Allaha bağlamak , Allaha aidiyeti , Allahın Yolu ... haaa buralara gelindiğinde ortaya şu çıkmıyor mu sizce ?
Ortada Kur'an-ı Kerim var , Allah lafzları açık net ortada.Ama siz, ( mecazi anlamda siz , kasdettiğim bir kitle , bir etkinlik sahipleri ) ne yapmaktadır , " Sünnetullah " adını verdikleri , ve maalesef Allahın yolu , Allahın uygulamaları , Allaha bağlamak , Aidiyeti allaha yakınlık ve konumu gibi demişsiniz bunların hiç birisi hakkında hiç bir insan hiç bir fikir yürütebilme mercii değildir.Buna ne hakkı ne de yetkisi yoktur..Daha da uzatmamak adına, işin özü , kuran_ı Kerimi kullanarak, Allaha yakınlık yolarııı , biçimleriii , şekillerii , vs vs uydurmalara başlanırsa bunları "SÜNNETULLAAAH" diyerek de ilaç niyetine yutturursak toplumlara, mesela , Bir El Ezher Profesörünüm , " işyerlerindeki çalışan kadınlara mobing uygulamalarının önüne geçmek için, kadınların o işyerindeki erkekleri emzirmeleri uygundur caizdir. " biçimindeki çok açık ve net ahlaksızlığın , şerefsizliğin dik alası , beyinsiz ve namussuz adamların , acaba sizce daha başka allaha yaklaşmak , Allaha yakınlık ve konumu gibi , ne tür adilikleri yapmalarını ve bunlar " sünnetullah " dıııırrr ... demelerini beklememiz gerekir sizce ?? Daha neresini açayım... Yoktur böyle bir olay.
Birisi birşeyleri planlayıp ömümüze getirecek , ha bak kardeşim işte bu " sünnetullah " dır bunu yaparsan Allaha yaklaşırsın yoksa da dinsiz kafir olursun dediğinde , eteğinin hangi köşesine hüngür hüngür kapanmalı bu gariban Müslümanlar ? ... Yoktur bunlar yok ... Bunlar din merkezli aldatma edebiyatlarının malzemeleridir.
Bir tek Allah , bir kitap , bir peygamber... Kur'anda Allahın sözleri emirleri ortada... Kutsal bir özel yetkili " DİN ADAMLARI SINIFI GÜRUHU ( papazlık müessesesi gibi ) oluşturabilmek için bin bir çeşit takla parande atmaların da gereği yoktur. Allahın emirleri çok açıktır KUR'AN-I KERİM de de yazılıdır... O halde fazla kalabalık edilmese , fazla kişisel ahlaksızlıklarını , bizlere neredeyse " din " , " kitap " , ayet haline getirmek çabasından vazgeçmelidirler... Çokaçık bu kadar çok şirke girerken ben "ALLAH İÇİN YAPIYORUM DİYE AĞLAKLIKLAR YAPMAK" maalesef o yapanları kurtarmaz... En iyisi neymiş ? Şirke girmeyeceksin.. Allahın kitabının sağını solunu kişisel ikbal hevesleriyle mıncıklayıp mıncıklayıp , Müslüman kadınlara " işyerinizdeki erkekleri emzirmeniz caizdir şerefsizliğini de yapmayacaksın "
Müslümanlık , namussuzluk dini haline mi getirilmek isteniyor beyefendi ? Siz ne dersiniz ?
Bütün yazdıklarımı toptan reddedip , derhal muhalefet de edebilirsiniz tabi... Sonuçta , şu an burada sizin sayfanızda yalnızca bir gariban misafirim. Tanrı Misafiri dendiği gibi... :))) Ama çalesef , elimizde olmadan , yazılar yorumlar uzayabiliyor. Bu da , bir kusur değil , biz meziyet olarak kabul edilmelidir bence.
Doğru bir amaç için , yeter ki doğru şeyler yazalım..
Tekraren selam saygı ve sevgilerle. Hayırlı Ramazanlar diliyorum.
Göktürkmen
Kur'an'da eni, boyu, derinliği ve bunları kapsayan dördüncü boyutuyla belirtlimiş ilke ve emirler bütünliüğü anlamı ile Sünnetullah'tır.
Lafız.. söylem, bir konunun lafzi toplamının kitabi bütünlüğü olan eylem yani amelllere ait icmali de, Birtengri'nin emrettiği şekilde Sünnetulah'tır.
Kavramlarrın Kur'ani olması kaynaksal, ilk çıkış noktasındaki orjinlik ve özgünlükle Yaratıcıya ait olmasındaki hikmet anlamındadır.
Şeriat, şeria, şerait kokenlilik ve konsonantla (ünsüz yazım) "şrt" okunan sözcük;Arabşi'de ilk anlam olarak su, ve kaynak kullanımı ve paylaşımı etimolojisi ile başlıyor.
Türkçe'deki dönüşümüyle de söylersem, "şart olan", ilkesellik durumluluğu ve kaidevi olan gibi yani..
Sorun çıktığında, sorunu çözmeye yönelik başvuracağımız yer olarak Kur'anilik anlamsallığı gibi, yani... Ve Kur'an'ın yazılı emirler haliyle olan tamlığı, soyutlaştırılmşılığı anlamındaki Sünnetullah kavramıdır.
Peygamber sünneti değil, Alllah'ın Sünnetullahı'dı, kısacar.
Çünkü (peygamber) sünnetlerin kaynağı hadis, siyer vb. tali yazımlarla Kur'an arasında büyük çelişkiler olduğu, Kütüb-ü Sitte'yi bir iki kez elden geçirmekle dahi anlaşııyor.
Bıraktım Kur'an ve hadis tutarsızlığını, muhaddis kimselerin dahi bir konu üzerindeki birbirine taban aban zıt derlemeleri, açıklamaları ve bunu peygambere mal etmeleri. Meselenin müşgülatı açısından sizin dahi şikayetinize sebep olmuştur.
Şikayet etmeyeni duymadım, eşyanın tabiatına ve Birtengri'nin kurallarına terstir !
Kur'an'da yazmayan, Allah'ın buyurmadığının buyuran bir peygambelik makamı ve takibi -i Rüsd'ün normaliğini tasavvur dahi edemiyorum.
Sen (kastım siz değilsiniz genel anlamıyla) Allah'ın buyurmadığını, yazmadığını, peygamber döneminde de olmamış, istenmemiş olanı, ondan sonra kıyas yaptım, icma ettim diyerek dine sokamazsınız.. Sorunsalın temelinde bu sahtelik ve çelişkiler bütünü var..
Neyse, yazımı okuyup iki tane de değerli yorum ekleme nezaketiniz için çok teşekkürler. Yorum her zaman kutsaldır, değerli buluyorum.
Umarım bu tartışma hayırlara vesile olur, bizler için öncelikle..
Esenlikler dilerim.
Mert YİĞİTCAN
Son yazdığınız yorumda da görüldüğü gibi , konuya çok aklı başında ve bilge bir yaklaşımla , çok mantıklı tespitlerle ve değerlendirmelerle yaklaşıyorsunuz. Bunlar büyük kaançtır bizler için de. Yararlanabiliyoruz çünkü. Bu nedenle çok teşekkür ediyorum ana yazınız ve , ilave yorumlarınızdaki , güzel ve insani tavır ve açıklamalarınız için.
Bu konuyu irdelemenin de sonu olmaz biliyoruz ki.. Çok geniş ve çok insanın inanç, düşünce, akıl , idrak gibi açılardan kendince farklı yaklaşımlar sergileyebileceği bir ana konudur bu.
Görebildiğim en büyük tehlike, bizleri, islam alemini ve Müslümanları , hatta gayri Müslimleri de içine katarak her inançtan tüm insanları , yanılgılara düşürebilecek ana sorun kaynakları :
-" Kur'an-ı Kerim ; asla asla bir kelimesiyle dahi değişmemiştir değiştirilmemiştir.Yüce Allah bunu kitabında ifade etmiştir.O halde değiştirilememiştir " temel kabulü ,
- " Yalan ya da yanlış aktarımlarla geçmişten bu güne , doğru biçimde aktarılamamış olan bir çok rivayet'in , Peygamber sünneti olarak , katı biçimde Müslümanlara dikte edilmesi ,
- " Hem dinimize , hem Yüce Rabb'imize , hem Kur'an-ı Kerim' e dair , her konuda her türlü araştırma , inceleme , aklın ve bilimin ışığında karşılaştırarak , bazı ayetlerin ,Yüce Allah' ın lafzı ( sözleri ) olmadığı halde , Yüce Allahın lafzıymışçasına , kitabımızın içerisine , gerçekten de hadsiz, haddini bilmez, günahkar kişi ve günahkar anlayışlarla sokuşturulmuş olup olmadığının düşünülmesi, araştırılması çabalarının dahi ; daha işin en başından "günahkarlık " biçiminde yaftalanarak, aklın, bilimin ışığında bulunabilecek bazı hataların, yanlışların ve kitabımıza Yüce Allah lafzı olmadığı halde , öyleymişçesine sonradan belli amaçlarla sokuşturulmuş yabancı yazıların , ilgisiz yazıların tespit edilebilmesi'nin de yollarının daha başından kapatılmaya çalışılması çabalarıdır.
...
...
Tek tek ayet isim ve numaralarıyla açıkça ortada olan bir gerçek vardır ki , Yüce Allahın , bütün alemleri yoktan var eden o yüce Rabb'in , o üstün vasıflarının başında gelen "ilim" , " ezeli ve ebedi var oluşu ve olacağı " , " Kur'an-ı Kerimin kullarına gönderdiği son kitabı olduğu ve olacağı, Hz. Muhammed' in , gönderdiği son peygamberi olduğu , gibi özelliklerin de ışığında baktığımız zaman , Kur'an-ı Kerim' in , sonsuza kadar , dolayısı ile de , kıyamet gününe kadar geçerli olmak üzere gönderilmiş bir " son " kitap oluşundan da hareketle , bu gün ve gelecektede ilmin , çağdaş müsbet ilimlerin , insan aklının da geçireceği gelişimleri de dikkate aldığımızda , kitabımızın bunların tümüne , çağdaş ilimlere ve akla da ters düşmeyen , ilme de ters düşmeyen , ilmi gerçeklere de , taban tabana zıt kalmayan bir Allah Lafzı , " Allahın kullarına sesleniş kitabı " olması şarttır. O halde , ilmi açıdan , bu gün bile insanlığın bilimsel gerçekliklerle delilleriyle net olarak kesin olarak kanıtladığı bilimsel gerçeklerin , Yüce Allah tarafından bilinmediğine , Yüce Rabb'in bu bilimsel gerçeklerin hiç birisinden haberdar olmadığını düşünmek çok da doğru olmayacağına göre , bu akla ve müsbet ilimle ispatlanmış gerçeklere asla uymayan, asla sağlıklı bir akıl sahibi insanın da, itirazsız, kuşkuya düşmeden kabul edemeyeceği Kur'an ayetlerinin de olduğunu dahi görememek , ya da görülse de , umursamamak , reddetmek , " onlar o günün şartlarında o günkü Arap cahiliye dönemleri nedeniyle ancak bu biçimde gönderilmiştir " diye açıklama getirmek komadisine de düşülmesi yanlış oluyor... Kur'an-ı Kerim , madem ki Yüce Allahın son kitap olarak gönderdiği kitaptır, madem ki Yüce Allah ezeli ve ebedi bilendir , bilimdeki , ilimdeki geçmişteki ya da on binlerce yıl sonrasında dahi meydana gelecek her türlü ilmi gelişmeleri bilmekte olması gerekir ki zaten öyledir.Öyleyse , son kitabının gelecekteki tüm çağlar boyunca müsbet ilimler alanındaki tüm yeni ilmi gelişmelerin hepsini de içerisinde barındırması , kapsaması ve ilmin gelecekte dahi gerisine düşmemesi gerekir.Bunu bir kenara koyarak devam edelim.
...
...
Şimdi , İlmin kesin kanıtlarıyla kanıtladığı ilmi gerçeklere ve Kur'an-ı Kerimde , bunların karşılığında yazan (( Yüce Allahın lafzı olup olmadığı doğal olarak kuşkuyla karşılanabilecek olan ) bir kaç örnekten bahsedelim. Daha da ayrıntılı incelemeleri dilerse Müslüman lardeşlerimiz yapabilirler.Ama biz konuyu fazlaca uzatmadan bir biçimde bazı sonuçlar çıkarmaya çalışmak zorundayız. :
---
---
" biz , insanlara korunak olsun diye yerin üzerine köleri kapladık, inşa ettik " ,
" sonra da onun üzerine süs olsun diye yıldızları çaktık " ,
" siz ziynetler ( inci , mercan gibi değerli taşlar , buluntular ) çıkarasınız diye de , denizleri yarattık " ,
" sizin gözlerinizle göremeyeceğiniz direklerle göktüzünü destekledik , o direklerin üzerine oturttuk "
ve bunlara benzer , sürüp gidebilecek bazı ayet meallerinden gelin bir inceleme yapalım :
..
1- Gökyüzü , yalnızca dünyaya özel , bir kişinin başına şapka geçirir mişçesine geçirilir gibi "yerlerin" üzerine geçirilmiş bir korunak olsun düşüncesiyle nasıl konmuş olabilir ki yerin üzerine? Uzay diye bir şey vardır be kardeşim. Atmosfer diye bir şey vardır.Baktığınızda çıplak gözle dahi insanoğlunun görebildiği uçsuz bucaksız uzay boşluğunun içerisindeki sayısız küçüklü büyüklü gezengenler değil midir? uzak uldukları için ğözlerimizle zor seçeriz , yıldız adını verdiğimiz bu gezegenleri , "" sonra, üzerine süs olsunlar diye yıldızları çaktık "" biçiminde anlatmak , yüce Rabbin Yüce Allahın ezeli ve ebedi en büyük ilim sahibi oluşuna , bu kabullerimize döndüğümüzde , bu gerçeğin neresine uyuyor, neresine yakıştırabiliriz?
2- Aynı durum, "denizlerin yaratılması" konusuyla ilgili olarak da karşımıza çıkmıyor mu? Bir düşünün ; Yüce Allah' ın denizleri yaratma amacı , gerekçesi , "" sizler içinden, dibinden ziynetler çıkarasanız diye "
bir gerekçe olabilir mi ? İnsanlar inci mercan bulsunlar diye denizleri yaratmak ... Yüce Allahın denizleri yaratmak gerekçesi olmamalıdır, ki muhtemelen de değildir. Ben Kur'an-ı Kerimin içerisine çok sayıda ilgisiz cahil insanlar tarafından eklemeler , sokuşturmalar yapılmış olma ihtimalinin çok çok büyük olduğu inancıdayım. Elbette yukarıda ayrıntılı biçimde açmaya çalıştığım , bilimsel gerçeklere ve akkla dahi ters düştükleri için ...
...
...
Değerli kalem sahibi , bu yazınız vesilesiyle , bilgilenmek ve , kişisel bilgilerimizi, doğrusu ya da yanlışlarıyla , ama gerçek şu ki , "tüm iyi niyetlerimizle " paylaşma imkanı bulabildik.. Size yalnızca bu nedenle bile çok çok teşekkür etmeliyim.
...
Yüce Allah daima yar , ve yardımcımız olsun . O en büyük ilim sahibidir.
O ilahi ve en büyük ilminden biz kullarını da "mahrum bırakmasın inşallah " diyerek bu yorumu da, noktalayayım.
---İlginiz , sabrınız , var saymanız , dikkate almanız nedenleriyle , tekrar teşekkür ediyorum.
Hayırlı Ramazanlar diliyorum tüm İslam alemine...
Sağlık , huzur ,ve esenlik dileklerimle ...
Yüce Allaha emanetsiniz ...
Göktürkmen
Ullah, Kur'an, Yalavaç (elçi).. Bunu şöyle bir dizgeyle yazabilir miyiz ? Ullah, Yalavaç (elçi), Kur'an...
Değerli dostum, yasasız ve dizgesiz bir yapısallık veya işlevselik yoktur..
Dizgeniz de doğrulayarak, sağlamasını yaparak ve herşeyin ve hiçbirşeyin Bir ve Tek olan ilah veya Ullah'tan evla olmamasıyla makuldür.
Esenliklr dilerim.
Rica etsem daha açık yazar mısınız?
Yani şu mudur, Sünnetullah diye bir şey yoktur. Ya da, Ullah eki ile ya da haliyle kullanımı haddini aşmaktır !
Sünnet vardır, sünnetler vardır. Bunların Arabi'deki çoğul ve tekil halini nasıl biliyoruz sünen ve sünnet olarak, böyle biliyorum. Ullah ekinin çoğul yapmakla alakası yoktur, Allah'a bağlamak olarak okuyabiliriz, aidiyeti Allah'a olanlık durumu ve konumu gibi...
Allah'ın yolu demek olan ve bileşik haliyle Sünetullah yazılan sözcük, ayrıca Kur'ani bir kavramdır. Bir veya bir kaç ayette peygambere özgülük veya haslık anlamında değil, Birtengri'nin yani Alah'ın (dini)kuralları anlamıyla kulanımı söz konusudur. (el-Ahzâb, 33/62; Fâtır, 35/43; Feth, 48/23)
İsim vermelerde Esma-ül Hüsna'ya Ullah ekleriyle kullanımı konusunu da, ne de demek istediğinizi net anlayamadım.
Daha net ve daha anlaşılır (kristalize) sorular olarak madde madde belirtir misiniz?
Esenlikle...
Göktürkmen tarafından 7/11/2014 3:53:46 AM zamanında düzenlenmiştir.
Özür dilerim kardeşim daha yazının tamamını dahi okuyamadan öylesine güçlü biçimde bir kelime de takıldım ki , kelime nin tam Arapçasını , tam arapça anlamını , bir de Türkçe anlamını izah edebilirseniz bana , çok sevineceğim.
Ben arapça ve din üzerine uzman değilim . Buna rağmen, bir keşimenin Allah ile birleştirildiğinde , ( İllallah , Ya allah , yallah , sülullah ), gibi , hikmetullah gibi , Feyzullah gibi , bir de " sünnetullah " kelimesi var burada .
Dinimizde , ibadetlerin "farz", ya da "sünnetleri" olduğunu biliriz..
Sünnetler demek çok aşağılayıcı mı gelir ki insanlar , sünnetleri yüceleştirmeyi düşünerek , taa alemleri yaradan Yüce Allahın ismiyle birleşiverdirip , " sünnetullah " ucube kelimesini türetmişlerdir ? Bir ibadetin yapılış biçimi , sünnettir olur bu anlaşılır. Ama bir ibadetin yapılış biçimine verilen ad , "sünnet" , neden Allah ın yüce ismiyle birleştirilir de , ortaya ne idüğü belirsiz ama , birilerinin önemle uluhiyet , yücelik tanımladıkları bir kelime oluşturulur?
Feyz ne demektir? Feyz almak ne demektir? İlham almak, örnek almak , iyi güzel ... Ucuna bir de Allah ın yüce ismini takarsınız , Feyzullah ... eee? oluyor mu bunlar? Dini , imanı , Kur'an-ı Kerimi okumayı , dinlemeyi , anlamayı , uygulamayı bırakıp da yerli yersiz, ilgisiz , basit kelimelerin ucuna Allahın yüce ismini ekleyerek yücelik mi , uluhiyet mi , Allaha aidiyet mi kazandırılmak istenir? ...
1 tek Allah var değil mi ? Allah bu alemleri yaradan yüce Rabbimizin adı değilmidir ? Bu Allah adını önüne gelen kelimelere kuyruk edenler için söylüyorum ki, bu bir hadsizliktir, haddini bilmemektir ve utanmazlıktır.
Yüce Allah , o yüce ismini , önümüze gelen değişik konulardaki isimlere , sıfatlara , tanımlama amaçlı kelimelere takı takı verelim diye kime izin ,ruhsat ya da benzeri bir müsaade vermiştir?
Rahmet , Rahman , Rahim gibi yüce allahın İsimlerini , çocuklarına insanlara koymak ? ha bunlar yetmez , Zaten Yüce Allah ın ismi olan örneğin, Rahman, Rahim , Rahimullah , Kerim , kerimullah , Feyzi Feyziullah, devam edersek biliyorsunuz ki binlerce kelimeye kuyruk gibi takmanın derdine kim dereden düşer.. Bir adamın adı Rahman konursa , manası nedir sorarsınız. "Esirgeyen" Allaha ait bir sıfat ve de direkt Yüce Allahın yüce isimlerinden biri, peki rahim? Yüce Allahın "yaratan, var eden" sıfatıdır... Yüce Allahın ayrıca da yüce isimlerinden birisidir. Bir insanaerkese Rahim , kadın ise Rahime ismi koyarsınız . ne için ? Haşa bu insanlar Yüce Allah mıdır? yoksa yüce Allahın bu sıfatlarının sahibi midirler ? Yani ismim neden Rahman konur ki benim.Ya da Rahim.Bir düşünün... Bunlar direkt olarak hem Yüce Allahın vasıflarıdır , hem de yüce Allahın isimleridir... Bir insan yavrusu , bir yaradılmış kul için , Yüce Allah'ın sıfatlarını o insana yakıştırıp isim olarak da ismini ( Yüce Allahın ismini ) o kula vermek nedir sizce ? O kula , neyin yakıştırması yapılmak istenir ki ? Allah birdir.Ondan başka tanrı yoktur.Muhammed de onun elçisidir... Bunları bülbül gibi onbinmilyonyüzbin kere söylemeyi iyi bilenler , o bir ve tek Allah ın, ismini ve Yüce Allahın sıfatlarını , maşallah bol keseden sağa sola insanlara sıfat olarak , isim olarak eklemekten zerrece de utanmazlar... Oysa ki , ayıp diye de bir şey vardır değil mi kardeşim? Son kez size sorarak bitireyim, Allah , kendi sıfatlarını , isimlerini , kullara isim ve sıfat olarak koyunuz diye ne zaman , nerede , kimlere bu hakkı ve yetkiyi vermiştir ?
Hz. Muhammed bizim, Müslümanların sevgili peygamberimizdir... Hz. Muhammed e , Yüce Allahın hangi sıfatlarını yakıştırabilirsiniz sorarım ? Ya da Yüce Allahın isimlerinin hangisini yakıştırabilirsiniz? Buna en küçük bir hak ve yetkisi yoktur insanların... Rahim Allah , Kerim Allah , Rahman Allah , Süphan Allah hepsi Yüce Allahın hem tanımlama sıfatları sahip olduğu yüce sıfatları , hem de Kur'an-ı Kerimde geçen isimleridir. Peki , bu Allahın isimlerini sıfatlarını , Rahim Muhammed, Rahman Muhammed , Kerim Muhammed , Süphan Muhammed gibi , peygamberimize peygamberimizin " VASIFLARI" , "İSİMLERİ" olarak koyabilirmiyiz ?, koyabilirmisiniz ? koyulamamıştır. Sevgili peygamberimiz bu tür edepsiz , hadsiz , Allaha şirk koşulması girişimlerine müsaade etmemiştir ... Siz Hz Muhammed e dahi Allaha şirk koşmak anmanına geleceği açık seçik olan bu tür sıfatları isimleri koyamadınız. Ne yaptınız ? Sıradan insanlara koydunuz bütün allahın sıfatlarını ve Allahın isimlerini... Bunun günahının ne derece ağır olduğunu azıcık aklı olan dahi tahmin edebilir.
Bizler Müslümansak Elhamdülillah , Yüce Rabbimize , Yüce Allaha hiç kimseyi , " isimleriyle de " , sıfatlarıyla " benzetemeyiz ki ? Hiç kimse Yüce Allaha benzeyemez , onun sıfatlarına hiç bir kulu sahip değildir , bu nedenle de Allahın isimlerini de kullarına uygundur gibi cahillikler dinden çıkaran şirk bataklıklarının ta dibidir kardeşim.
Öyleyse , sünnetler , sünnet ibadetler , farz ibadetler , bunların şurası burası gibi şeyleri elbette yazalım , ama , lütfen Sünnetullah , SÜNNET + ALLAH kelimelerini birleştirip de , Allahın yüce ismine ilgisiz tabirleri , durumları, basit insan, ya da olay tanımlama tabirlerini eklemeyelim...Buna Allah hiç birinize yetki vermemiştir. Sünnetler deyip geçiniz , günahlara , şirklere bu kadar da basiretsizce batmamalı Müslümanlar kardeşim...
Bu konuda , beni bilgilendirebilirseniz sevinirim...
Daha bir kaç gün öncesinde de , yine benzer bir şirk mevzusu , "kainatın efendisi" nitelendirmelerini eleştirmiş , işlemiştim. KAİNATIN EFENDİSİ tanımını ARAPÇA DİLİNE ÇEVİRDİĞİNİZDE , efendi kelimesinin tam karşılığının Rabb olduğunu görürsünüz... Yuce Allahın Kur'an-ı Kerimde Fatiha suresinde , Elhamdülillahir Rabbül Alemin er Ramanirrahim ... kuran ayetidir ve Rabbül Alemin ne demektir Arapça?? " alemlerin Rabbi " demek değilmidir? Haz . Muhammed e Türkçe " KAİNATIN EFENDİSİ " sıfatını yakıştırıp binlerce reklam panolarında yurdun neredeyse her cadde sokağında bunu bangır bangır insanların gözüne sokmak da nedir ki?
Kainatın ( alemlerin ) efendisi ( Rabbi ) Yalnızca YÜCE ALLAH ' dır... Muhammed nedir? onun elçisidir peygamberidir... Hepsi budur...Şirklere girmeye neden niçin gerek duyar ki Müslümanlar? Hz. Muhammed , bende sizler gibi bir insanım, ben sizlere tebliğle görevli bir elçiyim sadece... demiştir... EFENDİMİZZZZ EFENDİMİZ yalakalıklarına da , bir tek efendi ( Rabb ) vardır o da Yüce Allah ' dır demiştir ... Ha bunlar da açık seçik ortadayken hala şirke dibine kadar gömüleceğiz diyen Müslümanlara , " lütfen şirklere girmeyin " diyerek yorumumu bitireyim.
Akıl çok önemlidir... Yüce Allah insanların okumalarını , düşünmelerini , akletmelerini , idrak etmelerini buyurmaktadır Kur'an-ı Kerimde... Şirk nedir? buyurulanın tersini iddia etmek ve buyurulanın tersini insanlara emretmektir.
İnsanlara " okumayın , araştırmayın , değerlendirmeyin , kafanızı da asla yormayın , sadece itaat edin , çünkü bu kitap asla asla değiştirilememiştir " sokuşturmasını nasıl yapabilirsiniz ? ... Çok basit. Değiştirirsiniz , sonra da , akla , mantığa , bilime , düşünmeye , değerlendirmeye , idrake asla sığamayacak kadar açık ve aleni sokuşturmaları da , " bu kitap asla asla tek kelimesi bile değişmemiştir " der çıkarsınız. Bu asla değişmemiştir iddiaları İncilde de vardır değil mi ? ortada 5 farklı İncil var , beş ayrı tarihte, ayrı yerde , ayrı kişilerin kaleminden yazılmış 5 ayrı incil. Asla tek kelimesi değiştirilmemiştir diye yazmışlar içine.. BUnlar akla uymaz. Yüce Allah akla uymayan hiç bir şeyi kabul etmez.Kur'an ayeti , Allah Lafzı olmayan bir çok yazıları , Allah Lafzı gibi Kur'an-ı Kerimin içine sokuşturanların affedilmez o günahları kendi boyunlarınadır... O günahlara iştirak etmem mümkün değildir.O halde eğer varsa , Kur'anın içine Allahın Lafzı olmayan iklemeleri , yazıları yazanlar varsa ekleyenler varsa, bunların bulunup ortaya çıkarılması gerekmektedir... Bunun tersi eğer bir suç işlenmiş ise , suç ortaklığına girmez mi , o affeilmez günahı düşündüğümde , ben incelerim kardeşim. Araştırırım bu işlerde bazı insanlar bazı yanlış işler yapmışlarsa ortaya çıksın isterim.
Yanızının içeriğinde genel kapsamda akıl , mantık ve hoşgörü nün hakim olduğunu görmekteyim.Bu beni sevindirir.Ama yetmez ...
Hayırlı Ramazanlar... Saygılar ve sevgilerimle...
Mert YİĞİTCAN tarafından 7/11/2014 3:11:48 AM zamanında düzenlenmiştir.