KASIMgri ve sarı rüzgar ve hüzün şiirini yazdırır şiirin ağlayarak sonra düşer sözü şairin son söz niyetine ’’güzün felsefesi yaprağı akarına bırakmak’’ düşün ki hayat mutluluğu yitik bir hazine gibi en kuytu karanlıklarında saklar inatlaşarak sana kalan savaşmak değil sana kalan yine bir sürgünü yaşamak yorulmak kurulmak acının örsüne ateşte kıvamını bulmak sonra düşer sözü şairin yargılar üstüne mim ’’şakaklarımda dövmeler beni ele verecek cesur ve onurlu diyecekler halbuki suskun ve kederliyim’’ neden diye sorduğun herşey sorgulanmıştır yaşanmıştır ne varsa kasım renginde ve bil ki yaşanır yinelenerek şimdi sen bilinmeyen öykünü en sıcak dil ile yazmaya öykün sonra düşer sözü şairin imgelerden süzülerek ’’Yaş otuzbeş yolun yarısı eder Dante gibi ortasındayız ömrün’’ Abdullah Çevik |
aslında okumadım değil, öncesinde de yüzlerce kez okumuşumdur ama ilk defa yorum yapabilecek kadar ( ya da en azından ben öyle düşünüyorum) net anladım diyebilirim...
gri ve sarı
rüzgar ve hüzün
şiirini yazdırır şiirin
ağlayarak
sonra düşer
sözü şairin
son söz niyetine
’’güzün felsefesi
yaprağı akarına bırakmak’’
..................................
karamsar başlamış şair, sarıdan, griden, külden, pustan dem vurarak. ankaranın kasveti ve melankolikliğinden midir bilinmez, bu şehrin şairlerinin karamsar ve kasımvari bir halet-i ruhiyesi vardır zaten. şair de bu psikoloji ile başlamış yazmaya. kimbilir belki şiir onun için sonbahar demek, tıpkı içinde bulunduğu ruhsal durum gibi...ya da sonbahar şiir demek, yazmak istediği gibi, yüreği gibi...şiirin şiirini yazmak mükemmel bir ifade bence..ayrılığın, aşkın, özlemin, savaşın vs vs kısacası herşeyin şiirini yazan biri şiir yazdığı zaman herşeyin şiirini yazmış olmaz mı bu bağlamda?
gerçekten bu dizeyi ayrıca beğendim
ama beğenmediğim ifade, şairin son sözünü düşürmesi şiire:(
neden? hç bir şair yapmamalı bunu, ne kadar karamsar, umutsuz ve sonbahar mağduru olsa bile...düşmemeli o son söz, ya da düşen her son söz , yeni başlayacak bir önsözün habercisi niteliğinde olmalıdır...ama maalesef şair o kadar buruk ki, hazan gibi, düşen yapraklar gibi, kışa teslim olan bir mevsim gibi şiirin son sözlerine bırakıvermiş kendini...ve ilk bölümü de büyük üstad Hilmi Yavuz'a ait ve sanki bu şiir için yazılmış gibi şık duran bir dize ile noktalamış...
’’güzün felsefesi
yaprağı akarına bırakmak’’
tanrının felsefesi de belki ademoğlunu, tercihlerine ve bizim için yazdığı kadere bırakmak değil midir?
güz bunun için varoldu, şayet o yapraklara hükmedecek güçte olsaydı, belki böylesine sarı ve yapraksız bir mevsim olmayacaktı asla...
...............................................
düşün
ki hayat
mutluluğu yitik bir hazine gibi
en kuytu karanlıklarında saklar
inatlaşarak
sana kalan
savaşmak değil
sana kalan
yine bir sürgünü yaşamak
yorulmak
kurulmak acının örsüne
ateşte kıvamını bulmak
sonra düşer
sözü şairin
yargılar üstüne mim
’’şakaklarımda dövmeler beni ele verecek
cesur ve onurlu diyecekler
halbuki suskun ve kederliyim’’
bu ikinci bölümde şair ipuçlarını çoğaltmış bizim için yarattığı hazan fikrine ilişkin...neden hazan, çünkü murtluluk yok, çünkü hayat onu en kutsal derinliklerine sakladı. çünkü gerçek mutluluğa erişmek dünyanın en zor ve en imkansız görünen yolculuklarından birine atılmak demek...ara ara sarıldığımız, yüzümüzü güldüren lakin sahte olan sevinçlerden dem vurmuyor şair...onun demek istediği henüz belki kendisinin de net bir anlam yükleyememiş olduğu gerçek ve kusursuz mutluluk...bunu çözümleyememiş olmanın sancısı, ve bu arayışın getirdiği yorgunluk ve düş sanrısı şairi hazana belki de daha fazla yakınlaştırmakta...
burada kader olgusu sorgulanıyor bence. şair sesleniyor kendisine ya da kendisi kadar umutsuz bir kariye bilinmez...savaşma diyor, inatlaşma hayat karşısında ki hayattan kasıt da o mutluluğu en derinlere gizleyen yaradanın kendisi olsa gerek...evet tanrıyla savaşma, sükutla kaderine boyun eğerek, senin için biçilmiş olanı yaşa...başka çıkar yolun yok belki de...acılarını yaşa, yan, yakıl, kavrul çünkü bunlar senin alnının yazısı ve belki de seni olgunluğa, dahası arınmışlığa götürecek yegane olgulardır...evet tüm yargıları ve durumları bir mimle sonlandırıyor şair...hükmü yok çünkü, kim ne derse desin hiç bir söylemin hükmü yok...
burada da bir başka zenginliği ekliyor şiirine İsmet Özel dizeleriyle...onu hiç tanımayan birileri hakkında nice yorum türetecek, onurlu, cesur diyecekler oysa onun ruhundaki azabı, hazanı ve suskunluğu hiç biri bilmeyecek...
................................................
neden
diye sorduğun herşey
sorgulanmıştır
yaşanmıştır ne varsa kasım renginde
ve bil
ki yaşanır yinelenerek
şimdi sen
bilinmeyen öykünü
en sıcak dil
ile yazmaya öykün
sonra düşer
sözü şairin
imgelerden süzülerek
’’Yaş otuzbeş yolun yarısı eder
Dante gibi ortasındayız ömrün’’
ve son bölümde şairin kendisiyle hesaplaşması son raddeye tırmanıyor...sorgulamış evet herşeyi lakin bu sorgulamaların bile geçersizliğinden dem vuruyor...çünkü bu kader, ona has yazılmadı belki...daha önce milyon kez sorgulandı ve kendisinden sonra da defalarca sorgulanacak...çünkü herşey bir kasım renginde, çünkü her yazı bir parça hazan alında biriken...
ama şair yine de öğüt vermekten kendini alıkoyamıyor..
sen yine de yaz diyor öykünü en sıcak, ve belki de kasımlardan en uzak dillerle, düşüncelerle, henüz hazanın sarartamadığı bir yürekle yaz öykünü diyor. bunu okuruna söylemiş olabilir, ancak kendi kendine de telkin etmiş olabilir emin değilim...orası şairin bileceği iş...
şiirinin son dizesini de zaten bir diğer üstad olan Cahit Sıtkı ile tamamlayarak şiirini noktalamış...
acaba ömrün sonbaharı şaire göre otuz beş yaş ile mi başlıyor, yoksa yolun yarısı kavramı, ona hazanı mı anımsatıyor?
bilinmez...
mutlaka gözümden kaçan, ifade edemediğim ya da tam olarak anlatmak istediğiniz şekilde idrak edemediğim pek çok nokta olmuştur ama benden bu kadar:)
gerçekten çok ama çok güzel bir çalışmaydı
her dizesi emek, her dizesi sonsuz zenginlik olan...
sayenizde Hilmi Yavuz'un ve İsmet Özel'in bu iki mükemmel şiirini de tanıma fırsatyı buldum ve bana çok şey kazandırdı...
siz de biliyorsunuz ki hayat zaten dört mevsimin kısır bir döngü ile bileşiminden oluşmuştur...ne varsa yaşayacağız.sarı hazanı, en sert zemherileri, kavurucu yaz sıcağını ve içimizde bin güneş açtıracak ılık baharları...
asla sararmasın hayalleriniz
grileşmesin yüreğiniz
bu kalem renklerin en güzle tonlarını hakeden eşsiz bir kalem...
evet şair...
günün şiiri olmakla zaten yeteri miktarda hak ettiği yerde olan bu anlamlı ve özel çalışmayı ben de arşivime saklıyorum
takdirim çokça
saygılarımla
aysegulguncan tarafından 7/10/2009 10:57:12 PM zamanında düzenlenmiştir.