- 945 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KARARSIZ KASIMIN KARARI-3.Bölüm
Bu parayı Uyarlara iş yaparak kısa zamanda ödedik. Gerek sinek teli boyama, gerekse dört köşe demir çubuk yapma ve 40 mm. kadar altı köşe ve transmisyon mili üretimiyle piyasada tanınmaya başladık. Uyarlara fason iş yaparken çevredeki bazı fabrikalara da malzeme satmaya başladık. Sermayemiz kısıtlı olmasına rağmen dürüst çalışmamız neticesinde makine parkımızı daha da artırdık. Bu arada Selim ağabeyin beklediği para geldi,100.000.-lira daha sermaye koyması gerekirken 150,000- lira vererek Ümraniye’de genişçe bir arsa satın aldılar. Bazen kendileri bazen de ortak akrabalarımız, ortaklığımızın adil olmadığını konan paraya göre hissedarlık olması gerektiğini şaka yollu söylüyorlardı. Aramızda bir kırgınlık olmasın diye ben de noksan sermayeyi önemsemedim. Ancak bir müddet sonra Selim Ağabey, ortaklığın maddi durumun tespitini ve bir tutanağa bağlanmasını istedi. Birlikte hesap ederek makine maliyetleri ile döner sermaye toplamının 1500.000,-tl olduğunu tutanağa bağladık. Üretimi çeşitlendirmek ikinci bir demir çekme hattı oluşturduk. İşimiz iyi durumdayken bir gün Selim ağabeyin iş başı yapmayıp yazıhanede düşünceli bir şekilde oturduğunu gördüm. Sebebini sorunca:
-Ben ortaklıktan ayrılmak istiyorum, ya hisseme düşen parayı verin veya makineleri bölüşelim, yarın bana kesin cevap verin dedi ve çekti evine gitti. Ben şoke olmuştum. Öğle yemeğini yerken üçüncü ortağım Kemal’e durumu anlattım. O da;
-Beykoz’daki akrabalar devamlı “Senle Selim o kadar fazla para koydunuz Fevzi ile ayni hisseye sahipsiniz.. Fevzi ise azcık bir para koydu bir de sizler işçi gibi çalışırken mühendis efendi yazıhanede keyif çatıyor. Canı sıkılınca da arabasına kurulup tur atıyor. Arabanın masraflarını da yine size yüklüyor diye bana da Selim abiye de çok defa alay ederek dedi kodu ediyorlar. Ben ise onlara “Ağabeyim olmasaydı bütün paramızla makinenin birini bile satın alamaz veya yapamazdık. O, makinelerin resimlerini çizip, her parçasını tornacılarda yaptırdı, usta buldu yerine montajını yaptırdı. On seneden beri bu işleri yapan bir mühendis için bunlar çok kolay. Ama hangimiz bunları yapabiliriz? Bana gelince kaç senelik hazır işime ve atölyeme Selim ağabeyi ortak ettim. Biz onun parası için değil mühendis çıkacak oğlu için ortaklığa aldık diyorsam da kimse ikna olmuyor. Çünkü durumumuz iyileştikçe kıskançlıklarından patlıyorlar. Bir an önce ortaklık dağılsın istiyorlar, diye konuştu. Bu durum şaka yollu bana da söylenirdi, ancak ben fazla önemsemez sadece:
-Yahu para, para da; meslek ve deneyim sahibi olmanın hiçbir kıymet-i harbiyesin yok mu? Diye karşılık verir, konuyu önemsemez ve yaptıklarımla övünmek hiç âdetim olmazdı. Ancak durum göz ardı edilmeyecek kadar ciddiye benziyordu. O günü eve giderken Kanlıcadaki bir emlakçıya uğradım, Şimşek Evlerdeki dairelerin satış fiyatlarını ve alıcı durumlarını soruşturdum. Ertesi günü Selim Abi yine işbaşı yapmamış beni bekler gördüm. Selim Abiye:
-Gerçekten ayrılmayı düşünüyorsan dairemi satarak senin hissenin tamamını ödeyecek durumdayım. Eve müşteri hazır bana yarın kesin cevap ver, deyince:
-Benim hissemin değerini hesapladın mı? Ne kadardır?
-Daha yeni hesaplamıştık. O hesaba göre hissenin değeri 650.000-tl dir. Cevabımı alınca yine çekti gitti. Ancak ertesi günü geldiğim de Selim ağabey iş elbiselerini giymiş, neşe ile makinede çalıştığını gördüm. Öğle yemeğini üç ortak birlikte yazıhanede yerken:
-Selim Abi, bana kararını hala söylemedin, neye karar verdiniz? Diye sorunca:
-Yok, yok evini satma, kaç sene sonra bir ev sahibi oldun, yazık. Dedi, ben de:
-Bak Selim Abi, bir daha buna benzer bir hareketin veya sözün olursa evden taşınır, evin anahtarlarını sana verir ve buraya seni bir daha uğratmam, bilesin. Biz seni paran için değil oğlun için ortak ettik. Sen hala fazla para koydum derdindesin. Ben senin kadar para koysam sen benim gibi bir mühendis olabilir misin? Benimle ortak olacağına kendine denk biriyle ortak olsaydın. Doğrultma için Uyarlardan borç aldığımız gibi çekme makinesi için de alırdık. Hesap, kitap her zaman ortada, hala neden rahatsızsın anlamıyorum. Ortak olurken söylediğim gibi gayem bir fabrika kurarak önce çocuklarımıza sonra da ülkemize bir değer bırakmaktır. Bu konuda da seninle aynı görüşteydik. Lütfen şunun bunun laflarına bakma, akıllı bir kişisin, aklını kullan. Diye biraz çıkıştım.
Ortaklık durumu durulduktan sonra aynı heyecanla çalışmaya devam ettik. Uyar Biraderlere fason iş yaparken Göztepe’deki Karabük Demir-Çelik Fabrikaları deposundan her ay 3 tonluk tahsisli demir ile piyasadan çeşitli kalınlıkta demir satın alıyor ve iyi bir kar ile mil olarak civardaki fabrikalara satıyorduk. Rasim Enişte kum deposunu Kartal’a taşıdığı için kardeşimiz İsrafil işsiz kalmıştı. Kendisini tel boyama işine aldık. Sabit hava kompresörü satın alarak tel boyama işini daha verimli hale getirdik. Uyarların kullanılmış tel çekme makineleri vermesiyle Ümraniye Sanayi Sitesinde ayrıca ortak bir Tel Çekme Atölyesi daha kurduk ve 3mm.den 8mm.ye kadar kangal veya transmisyon mili üretmeye de başladık. Ümran Boru Fabrikası ile yöredeki bir gaz tüpü fabrikasına da kaynak teli üreterek ürünlerimizi çeşitlendirdik. Ürünleri pazarlama, malzeme temini, tahsilat ve muhasebe işlerim dışında zamanımın çoğunu bu yeni atölyemize vermekteydim. Bu bakımdan esas atölyede işlerin aksadığını görüyor ve canım sıkılıyordu. Örneğin bir makinanın arızasında Selim Abı ile Kemal kan ter içinde uğraşırken işçiler genelde sohbet halinde oluyorlardı. Havuzlardan bağları çıkarma ve bağ yapma gibi başka işler verilebilir olmasına rağmen işçilerin bu durumları için ortaklarıma bazen kızdığım olurdu.. O sıralarda bitişikteki marangoz atölyesi başka yere taşınınca tel çekme atölyesini oraya taşıdık. Tel çekme işini kavrayınca makinalarının demode olduğunu anladım. Hazır makinalar çok pahalıydı. Bazı tel çekme atölyelerini gezerek yapacağım makinaların projesini yaptım. Aslında konu yabancım da değildi. Zira mezuniyet tezim, filmaşın/Kangal çekme idi. Ancak aradan 12 yıl geçmiş ve tez kitapçığım da kayıptı. Haddece Selahattin Taş yardımı ile kangal doğrultma makinesini bir ustaya yaptırırken tek kademeli kangal çekme makinasını da kendimiz yaptık. Uyarlara bu makinalarda çektiğimiz ince çubukların fason bedelini bir türlü ödemiyorlar ve ortaklıktan zarar ettiklerini söylüyorlardı. Hâlbuki dışarıya yaptığımız işleri kusursuz olarak hesaplarda gösteriyor, diğer kısmın ücretini ödedikleri için fazla da bir itirazım olamıyordu. Biraz fazla ısrar edince de makineleri iade ettiğiniz zaman öderiz deyip kesip atıyorlardı. Makineleri yaptıktan sonra gönderdikleri makineleri iade ettiğimiz halde yine 190 ton civarındaki fason işçiliğimizi ödemediler. Diğer sanayi demiri satıcıları veya yöredeki fabrikalarla iş yapmamızı istemiyorlar ayrıca şaka yollu tehdit de ediyorlardı. Ben ise çocuklarımıza ve ülkemize bir tesis kazandırmak için bu işe girdiğimizi yalnız fason işi ile bu işi başaramayacağımızı söylesem de işlerine pek gelmemeye başlıyordu. Bu sıralarda aile durumumuz da kısa anlatmak isterim.
Kemal evini kiraya vermiş iş yeri yakınında otururken İsrafil eski dokuma atölyesinin daire haline getirilen kısmında oturuyor ve işe oradan gelip gidiyordu. Selim Abi de Beykoz’dan gelip gidiyordu. Bazen de oğlu Muhsin ile gelip çalışıyorlardı. Bir gün babamın söylemesi üzerine kendisini arabam ile iş yerine getirdim. Makinelerin çalışma durumları, kalın siyah demirlerin bembeyaz olup düzgün bir şekilde istif edilmeleri hayli ilgisini çekmiş, mutlu olmuştu. Kısa bir zaman sonra da barsak kanseri nedeniyle kendisini kaybettik. Kızım Ayşen ortaokulu bitirmiş Kanlıcadaki evimizden Anadoluhisarı Ticaret Lisesine gidiyordu. Oğlum Alptekin ilkokula gitmesine rağmen görme bozukluğu ve sara hastalığı nedeniyle sınıfta başarılı olamıyordu. Kızım ise derslerinde başarı gösteriyor ve üniversiteyi de bitirmeyi düşünüyordu.
Zaman bu şekilde akıp giderken 1980 yılının yaz aylarına gelmiştik. Atölyemiz bize dar gelmeye başlamış daha geniş yere taşınmayı düşünmeye başladık. Bu yer de kendi yerimiz olmalıydı. Çünkü makine ve tesislerin kurulması çok masraf gerektiriyordu. Önce birkaç dönümlük arsa aramaya başladık. Dudullu yöresinde bazılarını biz beğenmedik, bazılarına da gücümüz yetmedi. Bir gün de gazetelerden “Dudullu Organize Sanayi Bölgesi ”kurulmakta olduğu, ihtiyaç sahiplerinin İstanbul Sanayi Bakanlığı Bölge Müdürlüğü ilgili birimine başvurmaları öneriliyordu. Ertesi günü ilgili kısım şefiyle görüşmeye başladım. Şartları; 6 ay içinde arsa bedelinin ödenmesi ve iki sene içinde de tesisi kurup çalışmaya başlanmasıydı. Aksi halde arsanın ücretsiz geri iade edileceği gibi ağır şartları vardı. İMES Sanayi Sitesi arkasında yer alan bu bölgeyi ortaklar ile gezdik. En küçük parseli 5-6 dönüm olan bir dağ başıydı. Elektrik, yol ve suyu bile yoktu. Arsa bedelini ödesek bile bu şartlarda iki sene içinde tesisi kurmamız olanaksız görülüyordu. Nihayet Alemdağ Köyünde Reşadiye yolu üzerinde 6100 metrekare tapulu bir yeri satın aldık. Halkbank’tan kredi alarak 1.000.000.-tl peşin, geri kalan 1.400.000.-lirasını da ayda 100.000.-tl. Taksite bağladık. Ümraniye’den yarım saat mesafedeki yerimizin taksitlerini öderken nasıl bir bina yapacağımızı etüt etmeye başladım. Köy statüsünde olduğu için köyün çeşitli yerlerinde fabrikalar kurulmaya devam ediyordu. Bir mimarlık bürosu ile anlaşarak 48x14 metre ebadında 6 metre yüksekliğinde bir fabrika binası ile yanına 14x12 metre ebadında iki katlı sosyal binası projelerini yaptırdım. Mahallede Yusuf Kalfa ile anlaşarak inşaata başladık. Yolları ve temelleri yapmıştık ki 12 Eylül 1980 günü ihtilal oldu. Piyasada yaprak kımıldamamasına rağmen zor şartlarda inşaata devam ettik. O zamanlarda Ümraniye Üsküdar’a bağlıydı ve belediye bir müdürlükle yönetiliyordu. Belediye zabıtaları da henüz bu bölgeyi keşfetmemişlerdi. Sosyal binanın kaba inşaatı bitmiş atölye beton kolonları yarıya kadar dökülmüş halde kış geldiği için inşaata ara verdik. Kış aylarında sosyal binanın yazıhane, yemekhane ve tuvaletler gibi müştemilatını köydeki ustalara yaptırdım. Kış aylarında kendimizi biraz toparladıktan sonra ilkbahar gelince inşaata tekrar başladık. Bir gün zabıtalar inşaata uğramışlar, tapu ile birlikte müdürlüğe gitmemi istemişler. Ümraniye Belediye Şube Müdürlüğünde ilgili imar şefi inşaatı bir ay içinde bitirmemi istedi. Hem zaman kısa, hem de olanaklar kısıtlıydı. Bu bakımdan ortak aramaya başladım. Para koyabilecek arkadaşları, hatta ilkokul arkadaşım Adnan’ı da aradım. Bazılarını bulamadım, bazıları da beni Banker Kestelli’ye benzetilip şaka yollu dolandırıcılıkla suçladılar. Hâlbuki çalışan bir atölyemiz ve inşa halinde geniş bir iş yerimiz vardı. Neticede uzun bir pazarlıktan sonra Maltepe’de sanayi demiri pazarlayan Üçler Çelik isimli firma sahibi Musa Erzincanlı ile yarı yarıya ortak olduk. Musa Erzincanlı da sıcak çekme tezgâhlarına yer arıyordu. İnşaatını yarıladığımız soğuk demir çekme kısmı devamında aynı ebatlarda sıcak demir çekme kısmı inşaatına başladık. Yeni ortağımızdan aldığımız para ile borçlarımızı kapattık ve rahatladık. Ancak verilen süre içinde inşaatı tamamlamamız olanak dışıydı. Nihayet zabıtalar gelerek inşaatı mühürlediler ve hava fotoğrafı çekildiğinden inşaat sahasında gezilmesinin bile yasak olduğunu bildirdiler. Ömerli Barajı su toplama havzası dışında olduğumuzu öğrendikten sonra tapulu yerimizde inşaatı tekrar başlattım. Ancak yeni yaptığımız 8 adet kolon mıntıka mühendisi Bayburtlu Bedri yönetiminde zabıtalarca yıkılınca inşaat inadından vazgeçtim. Üstelik mühür fevkinden dolayı bir de mahkemeden ilk ikaz aldım. İnşaata yatılı bir bekçi koyduktan sonra ortaklığı kısa adı ALÇELİK A.Ş. olan Alemdar Sıçak ve Soğuk Demir Çekme Anonim Şirketi’ni kurduk.1983 yılı mahalli seçimlerine kadar fabrikanın çevre düzenlemesi, yolları ve sıcak kısım tezgâhları montajı dışında bina inşaatına bir çivi dahi çakamadık. Mahalli seçim sırasında bir gün Ümraniye’deki iş yerimiz mal sahibi Merhum Ahmet Kaplan amca yazıhanem kapısından bana:
-Ula Mühendis; fabrikani bitürmek ister misun?
-İstemez olur muyum, Ahmet amca.
- O halde benumla habu seçumda arabanla çaluşacasun, lastikçi Necmettin’i başkan yapacağuz.O zaman fabrikana hemen başlarsun.
-İyi de Ahmet amca ben Anavatan Partisini hiç tutmadım ki, bilirsin.
-Sen gel de bir bak içimizde ne kadar daha CHP li var
-Tamam, Ahmet amca. Şeklinde aramızda bir konuşma geçti. O günden sonra Ahmet amca yanımda arkada birkaç kişi seçim otomobil konvoyuna birkaç defa katıldık. Bazı kahve toplantılarına ve Özal’ın karşılanmasında bulundum. Seçimi kazanınca kutlamak için Ahmet amca ile yeni belediye başkanımızın yanına gittik. Ahmet amca beni tanıştırırken başkana:
-Sana anlattuğum muhendistur dedi.Başkan elimi sıkarken:
-Bir çayımı iç ve hemen git, işini bitir. Fabrikalar kurmazsak bu işsizlik nasıl önlenecek, dedi. Pek fazla inanasım olmasa da inşaata başladık. Gerçekten gelen giden olmadı. Mıntıka mühendisini de kanalizasyon işlerine vermişlerdi. Bir fabrika yapımını yıllarca durdurmak da, onu derhal yaptırmak da demek bu kadar kolaymış.
Daha sonraları imar affı çıktı. Ondan yararlanarak bina kullanma izni alarak tapuda şirket üzerine tescil ettirdik. Muhsin askerliğini bitirdiği halde ara sıra bizde işçi olarak çalışıyordu. Mühendislik deneyimini artırsın diye alıcımız Standart Pompa Fabrikasına mühendis olarak çok önceden yerleştirdim. Zaman ilerledikçe ortaklık ayrışsa da binaların genişlemesi ve yükselmesi devam etti. Musa Erzincanlı ile ortaklığımız kısa sürdü. Selim Ağabey 1990 yılında vefat edince Muhsin de ortaklıktan ayrılarak hissesin bize kiraladı. Ortak Pazar Gümrük anlaşması imzalandıktan sonra piyasa çok kaliteli, ucuz ve uzun vadeli sanayi demir –çelik malzemesi ile doldu. Öncelikle rekabet durumları, işimizi bizden sonra devam ettirecek kimsenin olmayışı gibi nedenler ile ticaret hayatını noktalamak zorunda kaldık. İş yerimizi ikinci bir kiracıya teslim ederek emekliye ayrıldık.
Bir zamanlar devletçe kuş dahi uçurtulmayan bu alanda şimdi yüzlerce kişi evinin gereksinimini karşılarken devlet de her yıl milyonlarca lira gelir elde ediyor. Binaların yapımında emeği geçenlerden dünyamızdan göçenlere Allah’tan rahmet, aramızda olanlara sağlık ve mutluluklar dilerim.
Sahilköy,14.06.2018