- 287 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BURADA BİTMEZ
Merdivenlerin üzerindeki boşluğa yerleştirilen kürsünün üzerinde ilk göze çarpan çiçeklerin bolluğuydu, Öğrenciler okulun bahçesinde dağınık ve amaçsız gezintilerine devam ederken kürsü yerleştirilmiş, üzeri çiçeklerle donatılmış, yeni gelen çiçekler de kürsünün çevresine ve merdivenlere yerleştirilmişti.
Eski öğrenciler tatilden sonra birbirlerine kavuşmanın verdiği mutlulukla sarmaş dolaş olurken, okula yeni yazılanlar giydikleri yeni formalarından, düzenli saçlarından ve daha önemlisi şaşkın bakışlarından hemen ayırt edilebiliyordu.
Uzun bekleyiş okul zilinin ısrarlı çalışıyla bitti. Tecrübeli öğrenciler bu zilin anlamını bildiklerinden hazırlanan kürsünün önüne doğru yönelince diğerleri de onları izledi.
Alışılagelmiş bir programla karşılaşacaklarından emin olan öğrenciler bahçenin çeşitli köşelerinden tören bölgesine geldiklerinde sohbetlerine kesintiye uğratmadan devam ettiler. İstiklal Marşı haricinde sohbetler kesilmedi. Konuşmalar uğultu halini aldığından okulun zaten yetersiz ses düzeni kepten duyulmaz olmuştu.
Programı sunan örencinin son anonsunu sadece ilk sıradakiler duyabilmişti, Bir alkış sesi ile arkadakilerin dikkati de kürsüye yöneldi. Öğrencilerin bir kısmı alkışlıyor, bir kısmı kürsüye çıkan Öğretmeni görmezlikten gelerek sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmeyi yeğliyordu. Yeni Öğrencilerin tamamı, kimi alkışladıklarını bilmeden alkışladılar.
Kürsüye çıkan Öğretmen, kürsüdeki çiçeklerden bir boşluk bularak elindeki kağıdı oraya koydu. Uzak gözlüklerini çıkartıp yakınları takarken geniş geniş soluk aldı. Kürsüdeki kağıdı eline aldı. Artık kağıttaki yazıları rahatlıkla okuyabiliyordu.
- Sevgili Öğretmen arkadaşlarım, canım öğrencilerim,
Başlangıç iyiydi. Tekrar geniş bir nefes aldı. Heyecanlanarak ne vardı ki ? Yirmi beş yıldır bu gençlere seslenmiyor muydu. ? Defalarca bayramları sunmuş, programlar yapmamış mıydı ? Üstelik şu elindeki kağıdı da defalarca prova etmemiş miydi ?
- Ben .........
Sonu gelmedi. Kağıttaki “Artık Öğretmen değilim. “ kısmını okuyamadı. Boğazında düğümlenen, bir yumruk gibi oturan şeyi atamıyordu. Gözlerinden yuvarlanan damlaya engel olamadı:
- Ben ........
Hayır devamını getiremiyordu. Sesindeki titremeye engel olamıyordu.
Kürsüdeki Öğretmenin durumu, öndekilerden başlayıp, diğerlerine intikal eden bir dalga oluşturdu. Önce kısa bir uğultu ve müthiş bir sessizlik ön sırada oturan öğretmenlerden müdahale etmek isteyenler olduysa da okul müdürü daha atik davrandı, ayağa kalktı ve var gücüyle alkışlamaya başladı. Sessizliğin bir alkış sesiyle bozulmasının ardından alkış patlaması oldu. Herkes var gücüyle devam etti bir süre.
Alkışlar öğretmenin kendisine gelmesine, sakinleşmesine fırsat vermişti. Kürsüdeki öğretmen bir eliyle konuşma metni olan kağıdı buruştururken diğeriyle biraz önce değiştirdiği gözlüğü buldu ve taktı.
Artık uzakları görüyordu. Tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin kendini alkışladığını, en öndeki müdürün kızarmış gözlerini, ağlamaklı olsa da zoraki gülümseyen yüzünü görebiliyordu.
Mikrofona biraz daha yaklaştı:
- Emekli olsam da bene bir öretmenim. Belki bundan sonra derslere girmeyecek, sizlerle olamayacağım. Belki hatalarınızı gördüğümde uyaramayacak güzel davranışlarınızı ödüllendiremeyeceğim. Ama ben bir öğretmenim.
Alkışlar, konuşmanın başlamasıyla birden kesilmiş, pür dikkat herkes konuşmayı dinliyordu. Bu son sözün ardından yeri bir alkış daha koptu.
Emekli öğretmen konuşuyor; herkes dinliyor, sık sık alkışlar birbirini izliyor, her alkıştan sonra öğretmenin sözler biraz daha duygusallaşıyordu. Aslında önceden tasarlanan bir konuşma yapmıyordu öğretmen. İçinde bir teyp varmış gibi kendiliğinden çıkıyordu sözler.
Öğretmenlerin oturdukları sandalyenin hemen arkasında duran Dilek çarptı öğretmenin gözüne. Elindeki kayıt mendille sık sık gözleri ve burnunu siliyor, gözlerini bir an olsun öğretmeninden ayrılamıyordu. Geçen yılı hatırladı öğretmen Dilek bir genci sevmiş, o genç ise kızdan yararlanmaya kalkmıştı. Durumu İlk fark eden de kendisi olmuş, kızın kötüye giden notlarını, devamsızlığını ailesi ile olan sürtüşmesini, o halletmişti. Her şeyden önemlisi de sevdiği gencin art niyetini Dilek’e gösteren de o olmuştu. Kız bir süre sarsıntı geçirdikten sonra tekrar okula ısınmış, normale dönmüştü.
Öğretmen konuşurken tüm öğrencileri ile tek tek göz göze geliyor, “ Onları tek tek hatırlıyordu. Çocukların her biri, bir pırlantaydı. Onları kötü yapan, kötülükten kurtarması gereken ve yine kötü diyen, toplum dışına iten biz büyükler değil miyiz ?” diye geçiriyordu aklından.
Emekli öğretmen ne kadar konuştuğunu, ne söylediğini ve şimdi ne yapması gerektiğini bilmeden yoğun alkışlarla geldi kendine. Söylenecekleri söylemişti her halde. Artık yerine dönmenin zamanı gelmişti. Bu sırada gözleri, hemen okulun yanında yer alan evine yöneldi. Üçüncü katın balkonunda eşi ve fakültede okuyan küçük oğlunu gördü. Herkes gibi onlar da alkışlıyorlardı.
Programı hazırlayan edebiyat öretmeni programın bu kadar uzayacağını, aksayacağını, emekli öğretmenin omuzlarda taşınacağını, okul bahçesinde gezdirileceğini hesap etmemişti. Durumdan şikayetçi de değildi. Bir öğretmene karşı gösterilen bu sevgiyi kendisi için de kabul ediyor, gurur duyuyordu.
Bu olayı yaşayan öğrencilerin, okulda olduğu yıllarda teneffüslerde okulun bitişiğindeki evin üçüncü kat balkonunda onları isleyen adamı birbirlerine göstererek selamladılar sık sık görülürken, sonraki yıllarda her teneffüs balkona çıkıp öğrencileri seyreden bu adam garipsendi, hatta deli olduğu bile söylenir oldu.
SON
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.